Tag Archives: yoktur.

NEO-TM Vet

Standard
NEO-TM Vet Oral Çözelti Tozu
Veteriner Antihelmintik

BİLEŞİMİ 
Neo-TM Vet, 1g’ında181.447 mg Oksitetrasiklin baza eşdeğer, 186,10 mg Oksitetrasiklin hidroklorür, 127,038 mg Neomisin baza eşdeğer 204.90mg Neomisin sülfat içerir.

FARMAKOLOJİK BİLGİ 
Oksitetrasiklin, tetrasiklin grubuna bağlı geniş spektrumlu bir antibakteriyeldir. Oksitetrasiklin kendisine duyarlı mikroorganizmalara karşı ribozomunun 30 S Ribozomal alt ünitesine irreverziple bağlanmak suretiyle protein sentezini inhibe eder ve bakteriostatik bir etki gösterir. Oksitetrasiklin oral uygulamadan sonra sindirim sisteminden çok iyi emilir. Dolaşıma geçen kısım %20-40 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Karaciğer, böbrek, akciğer olmak üzere tüm vücut kesimlerine dağılır. İdrar ve safra ile vücuttan atılır.
Oksitetrasiklinin bakterilere olan etkisi aşağıdaki gibidir; Gram-pozitif aeroblar (Bacillus sp, Corynebacterium sp., Erysipelothrix rhusopathiae, Listeria monocytogenes ve Streptococcus sp.), Gram negatif bakteriler (Actinobacillus sp., Bordetella sp., Francisella tularensis, Haemophilus sp., Pasteurella mulltocida, Yersinia sp., Campylobacter fetus, Borrelia sp. ve Leptospira sp.,) anaeroblar (Actinomyces sp., Fusobacterium sp.,) ve Mycoplasma sp., Chlamydia sp., Ehrlichia sp., Coxiella burnetti ve Anaplasma’lara etkisi iyi derecededir. Kazanılmış direnç nedeniyle Staphylococcus sp, Enterococcus sp, E.coli, Klebsiella sp., Proteus sp., Salmonella sp., Bacteroides sp ve Clostridium sp.’ye etkisi değişkendir.
Pr.vulgaris, Ps.auriginosa, C.jejuni, Staph.aureus, Serratia sp, M.bovis, M.hypopneumoniae, Mycobacterium sp, strep.faecalis, Bac.fragilis tetrasiklinlere dirençli kabul edilir.
Neomisin sülfat, aminoglikozid yapılı bir antibiyotiktir. Bakterilerde 30 S ribozomal alt ünitesine bağlanarak protein sentezini bozar ve bakterisidal etkinlik gösterir. Aminoglikozidler aynı zamanda polizomları dağıtarak protein sentezini ve DNA replikasyonunu da önler. Neomisin gram negatif bakterilere (E.coli, Enterobakter aerogenes, Pasteurella sp, Pr.vulgaris, Salmonella sp, Shigella sp, H.influenza, Vibrio cholerae) ve bazı gram pozitif bakterilere (Staph.aureus, Strep.faecalis) karşı etkilidir.
Klebsiella sp., E.coli, Pseudomonas sp.’lerin duyarlılığı nispeten azdır. Strep.pyogenes, viridans grubu streptokoklar dirençlidir.
Neomisin sindirim kanalından yaklaşık sınırlı oranda (%3’e kadar) emilir. Bu nedenle enteritislere yol açan patojen bakterilere karşı etkilidir. Oral yolla alındıktan sonra sindirim kanalında 12 saat süreyle antibakteriyel etkinliğini korur.Barsaklarda önemli ölçüde parçalanmadan dışkı ile atılır.

ENDİKASYONLARI 
Kanatlılarda neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonlarında (CRD), sindirim sistemi enfeksiyonlarından mavi ibik, pullorum, tavuk kolerası, kanatlı tifosu, bakteriyel enteritisler ve enfeksiyöz sinovitis de kullanılır.
Ruminasyonu başlamamış kuzu ve buzağılarda, neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonlarında kullanılır.

KULLANIM ŞEKLİ VE DOZU
Veteriner hekim tarafından başka şekilde tavsiye edilmediği taktirde;
Kanatlılarda ilacın uygulanması hayvanların belli bir süre susuz bırakıldıktan sonra, ilaçlı su
kısa bir sürede tüketilecek şekilde yapılmalıdır. İlaçlı su günlük olarak hazırlanmalıdır. Kuzu ve buzağılarda bir miktar su ile karıştırılır ve bekletilmeden içirilir. Tedaviye 3 gün süreyle devam edilmelidir.

Hayvan Türü Pratik Doz Sağaltım Süresi
Civciv 80 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Tavuk, Hindi 165 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Kuzu 1,3 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Buzağı 1 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün

ÖZEL KLİNİK BİLGİLER VE HEDEF TÜRLER İÇİN ÖZEL UYARILAR
Yeni doğanlarda özellikle doğumdan sonraki ilk 24-48 saat boyunca sindirim sisteminin emme yeteneğinin çok iyi olması nedeniyle, yetişkinlerde son derece sınırlı ölçüde emilen bazı maddeler yeni doğanlarda zehirlenmeye yol açabilecek ölçüde emilebilmektedir.Yeni doğanlarda bu husus göz önünde bulundurulmalıdır.
Oksitetrasiklin geniş spektrumlu bir antibakteriyel olduğu için rumen faaliyeti başlamış kuzu ve buzağılarda kullanılması rumen faaliyetlerini bozucu etki gösterebilir. Bu nedenle bu hayvanlarda kullanılması önerilmemektedir.

İSTENMEYEN ETKİLER
Tavsiye edilen dozlar ve kullanım süreleri itibariyle istenmeyen yan etkisi yoktur. Uzun bir süre kullanılması veya tedavinin sıklıkla tekrarlanması halinde sindirim bozuklukları gibi yan etkiler oluşabilir. Doz limitlerine uyulmalı ve ardı ardına 5 günden daha uzun bir süre kullanılmamalıdır. 
Neomisinin de dahil olduğu aminoglikozidler’in böbrek ve işitme organları üzerine istenmeyen etkileri görülebilir. Tavsiye edilen süreden daha uzun bir süre kullanılması veya tedavi kürlerinin sıklıkla tekrarlanması hallerinde barsak mikroflorasının doğal dengesi bozulabilir; sindirim bozuklukları ve konstipasyon gibi yan etkiler oluşabilir. 
Oksitetrasiklin çok genç hayvanlarda uzun süre kullanımı kemiklerde ve dişte diskolarasyona neden olabilir. Yüksek dozlarda uzun süreli kullanıldığında, önceden hepatik yetmezliği bulunanlarda ve gebe hayvanlarda yağlı hepatit dejenerasyona neden olabilir.

İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ
Mineral yem katkılarıyla bir arada kullanılmamalıdır. İki, üç değerli mineraller tetrasiklinlerin sindirim kanalından emilimini azaltırlar. Bu nedenle buzağı ve kuzulara süt ile birlikte verilmemelidir. Süt emmeden en az 2-3 saat önce veya sonra ilaç uygulanmalıdır.
Neomisinin ait olduğu aminoglikozidler yan etkileri nedeniyle diğer aminoglikozidlerle, nörotoksik, nefrotoksik, ototoksik tedavilerle eş zamanlı uygulanmamalıdır. Yine böbreklere zararlı etkileri olan sulfonamidler gibi ilaçlar ile nöromuskuler blokaj yapıcı diğer ilaçlar ve anesteziklerle birlikte kullanılmamalıdır. Furosemid, amfoterisin B, polimiksin B, vankomisin, sefolotrin ile birlikte kullanılmaları konsantrasyonlarda divalan mineral ihtiva eden ortamlarda neomisinin antibakteriyel etkisi azalır. 
Oksitetrasiklin, ampisilin sodyum, amikasin sülfat, penisilin, karbenisilin sodyum, kloramfenikol sodyum süksinat, kloksasilin sodyum, meperidin HCl, metisilin sodyum, novabiosin sodyum, oksasilin sodyum, sefalosporinler, sulfadiazin, sodyum barbitüratlar, fenitoin, sodyum proklorperazin, pentobarbital sodyum, prometazin, kalsiyum bileşikleri, hidrokortizon sodyum süksinat, metilprednisolon sodyum süksinat, B grubu vitaminler ile geçimsizlik gösterir.

DOZ AŞIMINDA BELİRTİLER
Önerilen dozlarda hedef türlerde kullanımı güvenlidir. Yüksek dozlarda ototoksisite, nefratoksisite, şiddetli ishal, iştahsızlık ve kusmaya neden olabilir.

GIDALARDA İLAÇ KALINTI UYARILARI İLAÇ KALINTI ARINMA SÜRESİ (İ.K.A.S.): 
İlaç Kalıntı Arınma Süresi (i.k.a.s); tedavi süresince ve ilaç uygulamasından sonra buzğı ve kuzular 10 gün, kanatlılar 14 gün geçmeden kesime sevk edilmemelidir. Tedavi süresince ve son ilaç uygulamasından sonra 14 gün boyunca elde edilen yumurtalar insan tüketimine sunulmamalıdır.

KONTRENDİKASYONLARI
Karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.
Atlarda mikrobiyal floranın bozulmasına neden olabilir. 
Tavşan, kobay ve hemsterlerde de gastrointestinal floranın bozulmasına yol açabileceği için kullanılması önerilmez.
Rumeni gelişmiş hayvanlarda sakıncalı olabileceği için gelişkin ruminantlarda kullanılması önerilmez. 
Ototoksik olduğu bilinen ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.
Neomisin ve oksitetrasikline hassasiyeti olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.

GENEL UYARILAR 
Kullanmadan önce ve beklenmeyen bir etki görüldüğünde veteriner hekime danışınız. Çocukların ulaşamayacağı yerde ve gıdalardan uzakta bulundurunuz.

MUAFAZA ŞARTLARI VE RAF ÖMRÜ 
Raf ömrü üretim tarihinden itibaren 2 yıldır. Serin ve direk ğüneş ışığından koruyarak, oda sıcaklığında (15-25 ºC’de) saklayınız.

TİCARİ TAKDİM ŞEKLİ 
Karton kutu içerisinde 20, 50, 100 ve 250 gramlık beyaz plastik şişede.

SATIŞ YERİ VE ŞARTLARI 
Veteriner hekim reçetesi ile eczane ve veteriner hekm muayenehanelerinde satılır (VHR).

BAKTERIYEL HASTALIKLAR

Standard

İÇİNDEKİLER

Tüberküloz

Antraks

Bruselloz

Paratüberküloz

Pseudotüberküloz

Yanıkara

Tetanoz

Tularemi

Leptospiroz

Aktinomikoz

Salmonelloz

Kuduz

Sığır vebası

Şap

BSE

GİRİŞKasaplık hayvanlarda görülen hastalıklar başlıca iki grupta toplanabilir.

  • Kasaplık hayvanlarda görülen hastalıkların bir kısmı yalnız hayvandan hayvana bulaşmaktadır. Bunların insan sağlığı ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Bu hastalıklarda ekonomik kayıplar söz konusudur.
  • Eti yenen hayvanlarda görülen hastalıkların önemli bir bölümü de hayvandan ve hayvan ürünlerinden insanlara bulaştığı için toplum sağlığı bakımından özel bir önem taşır. Bu hastalıklar ZOONOZ‘lar adı altında toplanmaktadır.

Zoonoz terimi önceleri sadece hayvanlardan insanlara geçen hastalıları belirlemede kullanılırken, 1959 yılında FAO/WHO ortak uzmanlar grubunca “ Doğal olarak omurgalı hayvanlardan insanlara , insanlardan hayvanlara geçen ve her yerde görülebilen  hastalılar veya enfeksiyonlar” olarak tanımlanmıştır.  Bazı araştırmacılar 1967 yılında FAO/WHO’ya zoonoz tanımına enfekte edici niteliği olmayan  mikrobiyal toksinler ve kimyasal zehirler  gibi ajanları da halk sağlığı yönünden önemli olduğunu  ve bunların da kapsama alınması gerektiğini önermişlerdir.  Ancak zoonoz terimi yaygın olarak benimsenmiş olduğundan bu öneri kabul görmemiştir. İnsanlarda gıda kaynaklı enfeksiyonlara ve intoksikasyonlara neden olan patojen mikroorganizmalar için asıl kaynak hayvansal gıdalardır. Hayvanlardan insanlara ve diğer hayvanlara, insanlardan hayvanlara geçebilen bulaşıcı hastalıkların (zoonoz) en önemlileri de Bruselloz, Tüberküloz (Verem), Antraks(şarbon) ve Kuduz’dur. Bu mikroorganizmaları taşıyan veya hasta olan hayvanların bir yerden bir başka yere götürülmeleri ve kesimleri sonucu çiğ etlerde, aynı hastalıklara yakalanmış süt hayvanlarının sağılmalarını takiben çiğ sütlerde olabildiği gibi etlerin parçalanması, çiğ et ve çiğ sütlerin işlenmesi, paketlenmesi, muhafazası ve bir yerden bir başka yere nakilleri aşamalarında yapılması gereken kontrollerin yapılamaması nedenleriyle son ürüne geçerek tüketici sağlığını tehdit ederler.

KUDUZ (RABİES)

Standard

Etken

Etkeni neurotrop,  filtreden geçebilen yuvarlak ve merkezi sinir sistemine yerleşen Rhabdoviridae ailesinden Lyssavirus’tur. 52- 58°C’de 30 dakikada ve 80°C’de 2 dakikada ölürler.

Kesim öncesi muayene bulguları

Tüm sıcak kanlı hayvanlarda görülür. Soğuk kanlı hayvanlar (yılan, timsah, kurbağa) vücutlarında virüsü taşımalarına rağmen hastalığa yakalanmazlar. 5-8 gün içinde ölüm görülür. Bulaşma, virüsün kuduz hayvanın salyasında olduğu dönemde başka bir hayvanı ısırmasıyla olur. Virüs sağlam deriden organizmaya giremez. Klinik belirtiler bütün hayvanlarda aynı olmasına rağmen bazı ufak farklılıklar vardır. Kuduz hayvanın ısırmasını izleyen 14-90 gün içinde hastalık 2-3 gün süren sakin kuduz dönemi ile başlar. Bu dönemde hareketlerde, huyda değişiklikler ve allotriofaji görülür. Daha sonra 3-4 gün süren hayvanın eksitasyonu, sese ve ışığa karşı duyarlılığının gözlendiği saldırgan dönemle devam eder. 2-3 gün süren ve hayvanın ölümü ile sonuçlanan paralitik devrede çenedeki felçten dolayı ağız kapanmaz, devamlı salya akar, su ve yiyecek alamayan hayvan zayıflayarak ölür.

Marazi madde seçimi ve gönderme şekli

Eğer şartlar uygunsa kafatası açıldıktan sonra beynin yarısı %50 gliserinli tuzlu su diğer yarısı %10 formol içinde gönderilmelidir. Otopsi yapma olanağı yoksa ; yakın mesafelerde baş iç içe yerleştirilmiş 2-3 naylon torba içerisinde elden gönderilir. Uzak mesafelerden gönderilecek baş bolca tuzlanarak bir naylon torbaya konulmalı ve ağzı lehimli buz dolu bir teneke içinde gönderilmelidir

Et muayenesi bulguları

Genellikle kuduza özgü mikroskobik belirtiler yoktur. Bağırsaklarda gastroenteritis,  mukozalarda kanamalar, karaciğer,  dalak ve böbreklerde hiperemi, idrar kesesinin boş olması genel belirtiler olarak sayılabilir. İlerlemiş olaylarda beynin cornu ammonis bölgesinde negri cisimciğinin görülmesi teşhis için en emin yoldur.

Etler hakkında karar

Ayakta muayenede kuduz teşhis edilen hayvanların kesimi yasaktır. Kesimden sonra kuduz teşhis edilirse kan dahil vücut imha edilir. Kuduza yakalanmış olan hayvanlar ile,  şüpheli olanların kesilmeleri etlerinin,  sütlerinin ve diğer kısımlarının tüketilmesi yasaktır. Kuduz hastalığına  yakalanmış hayvanlar tarafından ısırılan hayvanlar tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir.

HSZY (Kuduz Hastalığı) Madde 119 – Kuduz hastalığı çıktığını haber alan hükümet veteriner hekimi derhal hastanın bulunduğu yere gider ve hastalık çıkış raporu düzenler. Hayvan sağlık zabıtası komisyonu hastalık çıkış kararını alır ve ilan eder.

a)        Kuduz hastalığına yakalanmış ve kuduz hayvan tarafından ısırılan hayvanlar tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir. Ancak,  kuduz hayvan tarafından ısırılan hayvanların sahipleri öldürülmelerine rıza göstermez ise,  en geç 5 gün içinde kuduz aşısı ile tedavi altına alınmak şartıyla,  hayvan nev’ilerine göre  bu Yönetmelikte belirtilen karantina süresince masrafları hayvan sahibine ait olmak üzere karantinaya alınır. Hükümet veteriner hekimi gerekli kontrolu yapmakla yükümlüdür.

b)       Kuduz hastalığına yakalanmış hayvan,  insanları da ısırmış ise hükümet veteriner hekimi durumdan mahalli sağlık teşkilatını haberdar etmekle yükümlüdür. Isırma olayı mevcut olmasa bile il veya ilçe müdürlüklerinin hayvanlarda kuduz hastalığının çıktığını sağlık teşkilatına bildirmesi zorunludur.

c)        Kuduz hastalığı çıkan yerdeki sahipsiz ve başıboş köpekler köylerde muhtar ve ihtiyar heyetince,  kasaba ve şehirlerde belediye zabıtasınca tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir.

d)       Kuduz hastalığının bulaşmasından şüphe edilen hayvanlar da tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir. Sahipleri öldürülmelerine rıza göstermez ise en geç 5 gün içinde kuduz aşısı ile tedavi altına alınarak et yiyenler,  tek tırnaklılar ve sığırlar altı ay; koyun,  keçi,  domuz ve kanatlılar üç ay masrafları sahibine ait olmak üzere karantinaya alınır. Hükümet veteriner hekimi gerekli   kontrolu yapmakla yükümlüdür.

e)        Kuduz hastalığından şüphe edilen hayvanlar şehir ve kasabalarda belediyeler,  köylerde muhtarlıklar tarafından yaptırılan kapalı yerlerde 10 gün müddetle müşahedeye alınır. Müşahede sonunda kuduz hastalığının belirtisini göstermeyen hayvanlar hastalıksız sayılır. Müşahede masrafları sahibine aittir.

f)        Kuduz hastalığına yakalanmış veya hastalıktan şüpheli bir köpek müşahede  yerinden kaçar ve bulunamaz ise o mıntıkanın on kilometrelik çevresindeki sahipsiz ve başıboş köpekler öldürülür ve imha edilir. Sahipli köpekler zincire bağlanır. Çoban köpekleri sürülerin bulunduğu yerde serbest bırakılır.

g)       Sahipli kedi ve köpeklerin kuduz hastalığına karşı aşılanması mecburidir. Şehirlerde belediyelerce,  köylerde muhtarlıklarca sahipli köpek ve kedilerin kaydı tutulur. Bu kayıtlar hükümet veteriner hekimince denetlenir. Köpekler üç  aylık kediler altı aylık olduklarında ilk defa aşılanırlar. Her yıl aşı tekrarlanır. Aşılanan hayvanlar için aşı belgesi düzenlenir. Belgesizler öldürülür ve imha edilir.

h)       Kuduz hastalığından veya bulaşmadan şüphe edilen hayvanların bulundukları yerin dışına çıkarılmasına izin verilmez. Bu hayvanların kesilmesi ve etlerinin tüketilmesi yasaktır,  sütleri imha edilir.

i)         Belediyeler ve köy muhtarlıkları kuduz hastalığından veya bulaşmadan şüpheli hayvanların müşahedeye alınabilecekleri yeri temin etmek zorundadır.

j)         Kuduz hastalığına yakalanmış veya hastalıktan şüpheli hayvanların kadavraları,  derileri ile birlikte imha edilir.

k)       Kuduz hastalığının kesin teşhisi için,  hastalığa el koyan veterinerlikçe ölen veya öldürülen hayvanın başı bolca tuzlanıp,  plastik torbaya sardırılır. Teneke kutu içerisinde veya tahta kutuda laboratuara gönderilir. Ambalaj üzerine kuduz kelimesinin belli olacak şekilde yazılması zorunludur.

l)         Kuduz veya kuduz hastalığından şüphe edilen hayvan tarafından ısırılan hayvanlara beş gün içinde küratif aşı,  tarifnamesine göre yapılır.

m)      Kuduz hastalığı sebebi ile konulan karantina tedbirleri hastalığa yakalanan hayvan; et yiyen,  tek tırnaklı ve sığır ise altı ay sonra; koyun,  keçi,  domuz ve kanatlılarda üç ay sonra dezenfeksiyon yapılarak kaldırılır.

n)       Kuduz hastalığı ile mücadele ilgili bakanlıklarla yapılacak müşterek çalışma esasları düzenlenecek protokollerle belirlenir.

PSEUDOTUBERKULOZİS (Lymphadenitis Caseosa)

Standard

Koyunlarda kronik karakterde kazeöz lenfadenitis’e neden olur. Pseudotuberkuloz genel kavramı altında,  tüberkül benzeri  kazeifiye nödüllerin  oluşumuyla seyreden,  fakat asidoresistan olmayan mikroorganizmalar tarafından  meydana getirilen hastalık anlaşılır. Hastalığın yayılışı solunum ve sindirim sistemiyle olup, genelde koyuların kırkılması, kuyruk kesme ve kastrasyon işlemlerini takiben özellikle deride oluşan yaralara bağlı olarak ortaya çıkar.

Etken

Etken Corynebacteri ovis (C.pseudotuberculosis)’tir. Gram pozitif,  hareketsiz,  sporsuz ve aerob bir mikroorganizmadır.

Kesim öncesi muayene bulguları

Sığırlarda ülseratif lenfangitis, koyunlarda kazeöz lenfadenitis ile seyreden, akciğer ve lenf yumrularında tuberkuloza benzeyen içi koyu bir irinle dolu ve etrafı sert kapsüllerle çevrili irili ufaklı apselerle karakterize kronik seyirli infeksiyöz bir hastalıktır. Etken deride oluşan çeşitli türdeki yaralardan vücuda girer. Yüzeysel lenf yumruları (prekrural, preskapular, submaksillar, prefemoral, popliteal) şişmiş ve sertleşmiş olup, ağrısızdırlar. İlerlemiş olaylarda karın ve göğüs altında ödemlere rastlanır. Lezyonlar akciğerde ise ağrılı öksürük ve güç solunum vardır. Burundan muko-purulent akıntı gelir. Hastalık yavaş ilerlediği için anemi ve kaşeksi görülür.

Et muayenesi bulguları

Hayvanlarda genel bir kaşeksi görülür. Prekrural, preskapular, bronşiyal ve sublumbal lenf yumruları şişmiş, içlerinde yeşil sarı renkli kazeöz odaklar vardır Hastalık tüberküloz ile karıştırılabilir. Lezyonların yeşilimtırak sarı manzarası ve hastalıklı kısımlarının kesitlerinin bir soğan kesitine benzemesi teşhise yardımcı olur. Eskimiş lezyonlarda kireçlenme neticesinde kireç harcına benzeyen bir manzara görülür. Akciğerlerde çok sayıda ve çeşitli büyüklükte nodüllere rastlanır. Bunların içinde de aynı tarzda irin bulunur. Karaciğer, dalak, böbrek, meme ve testislerde de kazeöz veya kazeo-kalseroz değişmelere tesadüf edilir.

Marazi madde seçimi ve gönderme şekli

Marazi madde olarak lezyonlu akciğer ve diğer iç organlarla lenf yumruları, yakın yerlerden doğrudan, uzak yerlerden ise %50 gliserinli fizyolojik tuzlu su içinde gönderilir.

Koyunlarda pseudotüberkülozlu etler hakkında karar

Hastalıklı organların ve lenf yumrularının imhası gerekir. Hastalıklı organ ve lenf yumruları çıkarılıp imha edilerek etlerin tüketimine izin verilir.

YANIKARA

Deri altı ve kas dokularında nekrotik ve amfimatöz nitelikte yangı meydana getiren, çıtırtılı ödemlerle karakterize, başta sığır olmak üzere koyun ve diğer çift tırnaklı hayvanlarda görülen anaerob bir hastalıktır. Hastalık sığırlarda 6 aylık ile 2.5 yaş arasında daha sık görülmektedir. Etken koyunda ekzogen yolla, kırkım yaraları, kastrasyon vs. yoluyla bulaşır. Hastalık aniden başlar, akut topallık ve depresyon dikkati çeker. Bu dönemde beden ısısı artabilir. Klinik bulgular ortaya çıktıktan sonra beden ısısı normale veya normalin altına düşebilir. Karakteristik ödematöz çıtırtılı şişkinlikler, arka bacaklarda, sırtta, göğüs bölgesinde ve boyunda gelişir. Hastalığın inkübasyon süresi 2-3 gün arasında değişir, ölüm oranı %98 düzeyindedir. Koyunlarda ise hastalık sığırlardakinden daha hızlı seyreder

Etken

Cl.chauvoei ‘dir. Gram pozitif,  peritrich flagellalar yardımı ile hareketli,  tam anaerob bir mikroorganizmadır. Spor formları sert koşullara dayanıklıdır. Virulansını toprak içinde 10-12 yıl koruyabilir. İnsanlar bu hastalığa duyarlı değildir.

Kesim öncesi muayene bulguları

Hayvanlarda iştahsızlık,  bitkinlik,  diş gıcırdaması,  sinirsel depresyonlar ve bazen de yüksek ateş görülür. Pelvis,  regio femoralis,  sağrı,  bel omuz ve boyun kısımlarında yaygın ödemler göze çarpar. Bu şişkinlikler başlangıçta sıcak ve ağrılı olup,  sonradan merkez kısımları soğur ve ağrısız bir durum alır.  Şişmiş bölge üzerindeki deri kuru,  sert ve koyu renkte olup kangrenleşmiştir. Palpasyon sırasında şişkinliklerde hışırtı duyulur.

Et muayenesi bulguları

Çeşitli organların mukozalarında hemorajiler görülür. Kalın kas tabakaları üzerine basıldığında çıtırtılı ses duyulur. Ödemler görülür. Deri altı bağ doku kırmızıdır. Bağırsak içeriği kanlıdır. Şişen kaslar sünger manzarasında koyu kırmızıdır. Lenf yumruları şişmiştir. Dalakta bir değişiklik yoktur. Karaciğerden yapılan kesitlerde bezelye veya ceviz büyüklüğünde,  sarı renkte kuru odaklara rastlanır.

Lezyonlu kaslarda, kasların normal rengini kaybederek siyahlaştığı, yangılı bölgede kanlı, köpüklü bir serozitenin bulunduğu dikkati çeker ve otopsi sırasında keskin pis bir koku hissedilir.

Marazi madde seçimi ve gönderme şekli

Lezyonlu bölgelerden alınan kas dokusu %50 gliserinli fizyolojik tuzlu su içerisinde gönderilir.

Etler hakkında karar

Ayakta muayeneden yanıkara teşhisi konulan veya şüpheli olan hayvanlar kesilmez,  kesimi yasaktır. Yanıkarada hayvan vücudunun,  kan dahil olduğu halde bütün aksamı insanlar tarafından gıda olarak  kullanılmasına izin verilmez,  imha edilir.

GRİP ve NEZLE

Standard

Grip mi yoksa nezle mi olduğunuzu nasıl anlarsınız ?

iki hastalık arasındaki farklar ve korunma yolları aşağıda belirtilmiştir:

Grip:

Grip ve nezle ayni yollardan kişiden kişiye geçer. Hastaların öksürüp aksırmasından havaya mikroplu su damlacıkları dağılır ve bunlar diğer kişilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygındır. Bazı kişilerde, özellikle 65 yaşın üstünde olanlarda zatürree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarında ölüme neden olabilir.

Belirtileri:

Grip ateş, titreme, kaslarda ağrı, ağızda ve boğazda kuruluk, baş ağrısı, öksürük ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazı kişilerde kusma görülebilir. Genellikle 7-10 gün sürer.

Korunma Yolları:

Grip bir çoğumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazı kişiler için hastalık tehlikelidir ve bu kişilerin her yıl gribe karşı aşı olmaları gerekir. Bunlar arasında: – 65 yaşın üzerinde olan kişiler – Astım dahil kronik akciğer hastaları – Kalp ve böbrek hastaları ve – Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçları kullanan hastaları sayabiliriz. Her zaman kendinizi sağlıklı hissetseniz bile eğer risk grubu içinde iseniz, doktorunuzdan size aşı yapmasını rica etmelisiniz. Aşı, size grip mevsimi başlamadan önce bağışıklık sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aşısı, yaşlı kişilerle veya bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerle ilgilenen sağlık görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aşısı, gebe kadınlar ve yumurtaya alerjisi olan kişiler için uygun değildir. Gribi önlemenin diğer yoları arasında gripli kişilerden uzak durmak, öksürenlerin ve aksıranların bulunduğu kalabalık yerlere gitmemek ve bulunmamaktır. Bazen mikroplar vücudumuza ellerimizden geçtiğinden, ellerimizi sik sik yıkamak faydalı olabilir. Olabildiğiniz kadar sağlıklı olmaya çalışın, sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanırlar), yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.

Grip Olunca:

Ateşiniz normal düzeyine inip bu seviyede yaklaşık 48 saat kalıncaya kadar yataktan çıkmayın. Yatak istirahatı vücudunuzun virüsle savaşmasına yardımcı olur. Bol bol sıvı şeyler için. Ateş için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanılabilir, ancak çocuklarda aspirin kullanmayın. Belirtiler kötüleşirse, (örneğin nefes almakta güçlük, öksürürken sarimsi veya yeşilimsi balgam, şiddetli baş ağrısı, aşırı su kaybı gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.

Nezle

çocuklar yılda ortalama 10 defa, büyükler ise 2-3 defa nezleye yakalanırlar. Hastalığın en kötü belirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler arasında hafif ateş, baş ağrısı, burun akması ve aksırma sayılabilir. önlem ve tedavi gripte olduğu gibidir. Ancak nezlenin aşısı yoktur ve genelde hastalara yatak istirahatı gerekmez. Gripte olduğu gibi, nezleye tutulduğunuz zaman da başkalarından uzak kalarak hastalığın onlara bulaşmasını engellemelisiniz.

GRİP 

Özellikle içinde bulunduğumuz günlerdeki başlıca problemimiz.Dersleri kaçırma,işten uzaklaşma ve sosyal hayattan soğumamızın nedeni.Grip ve soğuk algınlığını ayırdetmek önemli.Çünkü grip özellikle çocuklarda ve yaşlılarda sorunlara yol açabilen bir hastalık.Bu sorunlara yazının grip bölümünde değineceğiz.İlk önce soğuk algınlığını tanıyalım.



Influenza ( Grip ) :

Belirtiler: Hızla gelişen solunum yollarının viral kaynaklı infeksiyondur.Bulguları arasında viral kaynaklı ateş ( bakteriyel ateşlerin aksine nabız sayısı fazla yükselmemiştir) öksürük,kırıklık ve baş ağrısı vardır.Virüs yerleştikten 48 saat sonra bulgular ortaya çıkar.Hastalık daha önce grip geçirmiş kişilerde soğuk algınlığı gibi geçebilir.Normal kişilerde ateş 39-39.5 dereceye kadar yükselir.Güçsüzlük,ağrılar ( sıklıkla sırtta ve bel bölgesinde ) erken bulgulardır.Baş ağrıları önemlidir.Sıklıkla başağrısıyla beraber ışıktan rahatsız olma ve göz arkası ağrılar da görülür.Başta üst solunum yolları rahatsızlıkları ön plandadır ( Boğazda rahatsızlık hissi,kuru öksürük vs.).Bir süre sonra alt solunum yolu bulguları ortaya çıkar.Öksürük balgamlı ve sürekli hale gelir.

Süreç: Akut semptomlar 2-3 gün içinde geriler ateş ise komplikasyonsuz olarak 5 gün sürebilir.Eğer ikinci haftada öksürük devam ediyorsa ve ateş artmışsa gribe eklenmiş bakteriyel bir enfeksiyon düşünülür.Eğer pnönomoni ( Akciğer Dokusunun İltihabı ) gelişirse öksürük kötüleşir ve öksürükle birlikte kan ve irin gelebilir.Bunun gibi durumlarda hemen doktara danışılmalıdır. Komplikasyonlar: Grip özellikle 12 aylıktan küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük erişkinlerde ciddi komplikasyonlara yol açar.Özellikle kronik kalp hastalığı ve solunum problemleri olanlarda hayatı tehdit edecek ciddiyetde komplikasyonlar gelişebilir.Böyle durumlarda hastane tedavisi şarttır.

Korunma : Aşılama özellikle şu kişilere önerilmektedir fakat gribe karşı önlem almak isteyenlerde aşıyı uygulatabilir.

  • Kronik kalp veya akciğer hastalığı bulunanlar
  • 65 yaş ve üstündekiler
  • Herhangibir kronik hastalığı bulunanlar
  • Riskli gebeler ve kış aylarında gelişimin 3.haftasında bulunacak gebeler

Yukarıdaki sınıflama içersine dahil gruba gripteki bakteriyel infeksiyonlar arasında en sık görüleni olduğu için pnömokok aşısı da uygulanabilir.Aşı sonbaharda uygulanmalıdır.Max etkinliğine 2 hafta içinde ulaşır.İlaç tedavisi soğuk algınlığındaki tedaviye benzerdir.Su buharı soğuk algınlığında olduğu gibi gripte de faydalıdır.Solunum yolu semptomlarını hafifletir.Kuruluk hissini azaltır.Bakteri infeksiyonu başlamışsa boğazdan kültür alınıp bakteriye özgü tedaviye başlanır.

Dikkat! Lütfen doktora danışmadan rastgele antibiyotik kullanmayın.Bu hem tedavi süresini uzatacak hem de direnç gelişmesi nedeniyle sonraki infeksiyonlarda yan etkileri daha fazla olan ağır antibiyotiklerin kullanılmasını gerektirecektir ! Komşunuzda veya akrabanızda bir ilacın işe yaraması sizde etkili olacağı anlamına gelmez.Çünkü tıpta hastalık değil hasta vardır.

Parainfluenza ve Adenovirüsler de soğuk algınlığına benzer semptomlara yol açabilirler fakat nadir görüldüklerinden bu yazıda açıklanmamışlardır.Ayrıntılı bilgi kaynakta mevcuttur.

ÇİÇEK

Standard

Çiçek Hastalığı Nedir

Çiçek pek eski zamanlardan beri dünya üstünde geniş sal­gınlar yaparak insanların gözünü korkutmuş olan bulaşıcı hastalıklardan birisidir.
Aşının icadından ve korunma tedbirlerinin anlaşılmasın­dan sonra salgınlar durmuş, hastalığın ortaya çıkması çok nâdir bir hale gelmiştir.

Çiçek Hastalığı Nedenleri

Uzun asırlar se­bebi bilinemeyen bu hastalı­ğın bugün özel bir virüs tara­fından husule getirildiği anlaşılmış bulunmaktadır.
Çiçek mikroplarının etrafa yayılmasına ve sağlamların hastalığa bulaşmasına sebep olan amillerin en önemlisi Çiçek aşısı, insanları çiçek hastalarındaki çiçek çıbanları gibi tehlikeli bir hastalıklarından cerahat, kabuk ve döküntüden koruyan en şifalı bir aşıdır tüleridir.

Çiçek virüsü oldukça dayanıklıdır. Soğukta uzun müddet canlılığını muhafaza eder.
Anasının kanımda olan çocuktan, eğer yaşayabilirse, yüz elli yaşındaki ihtiyara kadar her yaştaki insanlar, bağışıklık­ları yoksa çiçeğe tutulabilirler. Kimseyi affetmeyen bir hasta­lıktır.
Bağışıklık ancak hastalığı geçirmekle veya çiçek aşısı ile aşılanmak suretiyle hâsıl olur.

Bulaşma kaynağı çiçek hastalığına tutulmuş hastalardır. Hastaların ağız ve boğazlarında bulunan çiçek yaralarındaki mikroplar, öksürük ve aksırıklar sırasında fırlayan tükürük damlacıkları ile etrafa saçıldıkları gibi, deri üstündeki çıban­ların cerahat ve döküntüleri de bulaşmaya sebep olurlar.
Çiçek virüsü dayanıklı olduğu için hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları, ev eşyası, meskenler, hasta taşıyan taşıtlar, temizlenmedikleri takdirde, bulaşmada rol oynayabi­lirler.

Çiçek bulaşmasında kara sineklerin de büyük önemi var­dır. Bu pis mahlûklar her tarafta dolaşırlar. Çiçekli hastaların vücutlarına konarak oralardan aldıkları çiçek virüsünü uzak mesafelere kadar taşıyıp başkalarına da kolaylıkla bulaştıra­bilirler.

Birbiriyle münasebeti yokmuş gibi görünen ve birbirin­den uzak mesafelerde ortaya çıkan çiçek vakalarında karasi­neklerin büyük rolü mevcuttur.
Çiçek virüsü sağlam insanın derisi veya burun, boğaz mu­hat gışaları üzerindeki ufak sıyrık ve yaralardan içeriye gir­mek suretiyle hastalığı hâsıl eder. Virüsü havi tozların tenef­füsü hastalığı kolaylıkla bulaştırır.

Çiçek Hastalığı Belirtileri

Virüs vücuda girdikten (10 – 12) gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmağa başlarlar.

Başlangıç devrinde hastalık birdenbire bir üşüme, titreme ve ateş yükselmesiyle kendisini belli eder. Hasta, vücudunda kırıklıklar ve ağrılar duyar. Bilhassa kalça ve bel ağrıları dikkati çekecek derecede fazladır. Bulantı ve kusmalar olur. Hastanın dili paslanır, genel durumu fenalaşır. Gün geçtikçe hastalık ağırlaşır.

İkinci güne doğru dirseklerde, kasıklarda, koltuk altların­da kızıl lekeleri gibi genişçe, kırmızı lekeler ortaya çıkar. Üçüncü günde, hastanın yüzünden başlamak üzere, kızamık lekelerine benzeyen ufak, kırmızı kabarcıklar peyda olur. Bun­lar, az zamanda, kollara ve bacaklara doğru yayılırlar. Bu dev­rede hastanın bu halini görüp dikkat edilirse çiçek döküntü­leri, kızamığın ve su çiçeğinin tersine olarak, daha ziyade kol­lara, bacaklara yayılıp sıklaşmaya mütemayildirler. O sırada ateş biraz düşmüş, hastanın durumu hafiflemiş gibi görünür. Fakat zaman geçtikçe döküntüler daha bârizleşir. Üzerleri kabararak içlerinde su toplamağa başlar. Birkaç gün sonra dö­küntülerin içindeki kirli sarımtırak su, koyulaşarak cerahat haline gelir. Bunların her biri içi irin dolu bir çıban olur. iş­te çiçek çıbanı budur.
Biraz düşmüş olan ateş o sırada yeniden yükselir. Her ta­rafa yayılan ve gittikçe sıklaşan çıbanların tesiriyle hastanın yüzü şişer, gözleri kapanır. Çiçek çıbanları yalnız deride değil, başın saçlı kısmında, ağız, burun içinde de çıkarlar. Göz için­de çıkarlarsa gözü harap ederler. Bu çıbanlar, hastaya şiddet­li kaşıntı ve büyük bir rahatsızlık verirler.

Bu çıbanlar bazı hastalarda o kadar sıklaşır ki vücudun her tarafı, sıvama, çiçek çıbanlarıyla kaplanır. Bu çıbanların çatlamasıyla ortaya çıkan cerahatli akıntılardan fena bir koku yayılır. Hasta dalgın, ateşli, ağır ve korkunç bir manzara gös­terir. Bir takım hastalar bu ağır tablo içinde, şuurlarını kaybederler, abuk sabuk söylenir, yataktan kalkmak, atılmak is­terler. Büyük bir sıkıntı içinde çırpınır, dururlar.

Bazısında çıbanların içine kan sızmasından dolayı, bunlar koyu, morumtırak kırmızı bir renk alırlar. Bu hal kanın bo­zulmasından ileri geldiği için böyle hastaların akıbeti tehli­keye düşmüş sayılır.
Bütün vücudun zehirlenmekte olduğunu gösteren bu şek­le (kara çiçek) adı verilmiştir.
Hastalığın (12 – 13) üncü günlerine doğru çıbanlar kuru­maya, kabuklanmaya başlarlar. Hastanın ateşi düşer, iyilik alâmetleri baş gösterir. Bu suretle hastalık sona ermiş olur.
Çiçek çıbanları kuruyup kabuklan döküldükten sonra de­ri üstünde, bilhassa yüzde, bütün ömür boyunca devam ede­cek olan, yara izleri kalır ki buna (çiçek bozuğu) veya (çopur­luk) derler. Bu hal insanların yüz güzelliğini bozan fena bir arızadır.
Çiçek hastalığı sırasında hastalığın şiddetinden dolayı kalp ve damar sisteminin felce uğraması, kanın zehirlenip bo­zulması en tehlikeli ihtilâtlardandır. Bundan başka gözlerde, kulaklarda husule gelerek sağırlık ve körlükle neticelenen kö­tü ihtilâtlar da vardır.

Çiçek Hastalığı Tedavisi

Hastayı sağlamlardan ayırarak tedavi etmek, hattâ bir hastaneye yatırmak lâzımdır. Hastanın odası havadar, temiz ve sessiz olmalıdır. Bu odaya hastaya bakanlar­dan başkası girmemelidir. Girenler de hastanın bakımı bittik­ten sonra sırtlarındaki gömleği çıkarmalı, bu gömlekle başka­larının yanına girmemeli ve bu gömleği temizlemedikçe başka yerde giymemelidirler. Bütün hastalık müddetince hastanın vücudu, ağzı burnu, yatak ve yemek takımları gayet temiz tu­tulmalıdır.
Gıdalar hafif, sulu ve besleyici maddeler arasından seçil­melidir. Kalbin, damarların kuvvetlenmesine yarayacak ilâçla­rın doktor tarafından tatbiki lâzımdır. (Sulfamid) ve (Peni­cilin) gibi ilâçların ağızdan vermek, şırınga etmek veya mer­hem ve toz halinde çıbanlara sürmek suretiyle kullanılmasın­dan büyük faydalar sağlanabilir.
Gerçi yapılan tecrübeler bu ilâçların doğrudan doğruya çiçek virüsü üzerine bir tesiri olmadığını göstermişse de çiçek çıbanlarının ortaya çıkıp dışarıdaki cerahat (mikroplarının bu çıbanlara karışmasıyla meydana gelen ve hastanın halini ağır­laştıran iltihapları önlemek ve ortadan kaldırmak için bu ilâç­ların büyük faydası vardır. Bazı hallerde hastanın vücuduna, çiçek çıbanlarının üstüne (Permanganat de pottasse) mahlûlü sürmek kaşıntıları, fazla cerahatlenmeyi önlediği gibi çıbanla­rın derin izler bırakmamasına da yardım eder.

Çiçek Hastalığından Korunma Yolları

Sağlamların hastalarla temas etmemesi en başta gelen tedbirdir. Hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları gayet sıkı bir dezenfeksiyona tâbi tutulmalıdır. Ka­rasineklere karşı şiddetli bir savaş açılmalıdır. Hastaya bakan­lar kendilerini gayet temiz tutmalı, hastalığı başkalarına nak-letmemeğe gayret etmelidir. Hastalar ancak (40 – 45) gün kadar tecrid ve tedavi edildikten, vücutlarında hiç bir yara ve kabuk kalmayıp tamamen iyileştikten, birkaç sıcak banyo ile güzelce temizlendikten sonra odalarını terk edebilirler. Bütün bu ted­birlerle beraber en kesin korunma çaresi (çiçek aşısı) ile aşı­lanmaktır. Çiçek aşısı bugün doktorluğun insan sağlığına hiz­met eden en kıymetli buluşlarından birisidir. Çiçek hastalığı­nın uzun asırlar süren salgınları ancak bu aşı sayesinde dur-durulmuştur.

Çiçek Aşısı

Bugün kullanılmakta olan çiçek aşısı da­nalardan alınır. Çiçek aşısı yapılan müesseselerde hastalıksız. sağlam ve genç danalar gayet temiz ve fenni ahırlarda çok dik­katle bakılıp beslenirler.
Çiçek aşısı hazırlanmak istenildiğinde, dananın sırtı­nın yan taraflarının derisi güzelce tıraş edilir. Tıraş edilen yerler sabunlu su ile iyice temizlenir. Sonra bu tıraş edilen yer­lerin derisi üstüne bir ustura ile, kan çıkarmadan, uzun çizgi­ler yapılır. Bu çizginin üstüne inek çiçeğinin mayası sürülür. Hayvanın sırtı gayet temiz bezlerle örtülür.

Bir müddet sonra dananın sırtında ufak ufak çiçek çıban­ları hâsıl olur. Bunlar büyüyüp olgunlaştıktan sonra özel bir takım aletlerle kazınarak çıban mahsulleri toplanır. Temiz (giycerine) ile karıştırılarak buz dolaplarında üç ay kadar sak­lanır. Kontrolları yapılır. Bu suretle hazırlanan çiçek aşısı ufak şişelere veya ince cam borulara doldurulur, işte bugün kullandığımız çiçek aşısı budur.
Çiçek aşısında dikkat edilecek noktalar şunlardır: aşı kuvvetini ve canlılığını kaybetmemek için daima soğukta sak­lanmalıdır. Buzluktan çıkarılıp âdi oda derecesinde (+4 dere­cesinin üstünde) bırakılacak olursa çabucak bozulur. Bundan yapılan aşılar da tutmaz.

Çocukları aşılamak için mevsim yoktur. Aşı her mevsim­de yapılabilir. Normal olarak çocuk (5 – 6) aylık iken aşılanır. Eğer ortalıkta çiçek hastalığı varsa ve çocuk buluşma tehlike­sine düşebilecekse bu aylardan daha ufak iken de aşılanabilir.

Şayet aşılanacak çocukta ateşli bir hastalık ve yahut de­risinde yaralar, çıbanlar, egzama gibi arızalar varsa bunları tedavi etmeden aşılamak doğru değildir.
Aşı çok defa koldan yapılır. Bacaktan yapılması, bazı mahzurlarından dolayı, birçok doktorlar tarafından uygun gö­rülmemektedir.
Aşı yapılacak yerin derisini temizlemek için kuvvetli mik­rop öldürücü ve deri üstünde uzun müddet kalıp aşıyı boza­cak ilâçlar kullanılmaz. En iyisi aşı yapılacak yeri sıcak sabun­lu su veya biraz (Ether) ile temizlemektir.
Aşı ispirto alevinde yakılmak suretiyle temizlenmiş yeni bir kalem ucu, bir iğne veya bir lanset ile yapılmalıdır. Bu gi­bi bir âletle deri üstünde, kan çıkarmadan, birbirine birer santim aralıkla, iki üç çizgi çizilir. Aşı tüpü kırılarak bu çizgi­lerin üzerine birkaç damla kadar- aşı sıvısı konur. Kalemin ucu ile hafifçe dokunularak aşı çizgilerin üstüne iyice yayılır ve bırakılır.

Aşının üzerini sargı ile bağlamaya veya orasını örtmek için ilâç kaşesi gibi şeyler koymaya lüzum yoktur. Aşının bir müddet kuruması beklenir, sonra çocuğun sırtına bol kollu temiz bir gömlek giydirilir.

Eğer aşı tutacaksa iki üç gün sonra koldaki çizgilerde ha­fif bir kırmızılık başlar. Dördüncü güne doğru bu kırmızılık­lar daha barizleşir. Sekizinci günde kabarıklık büyür, içinde sarımtırak, bulanık bir su toplanarak bir çıban haline gelir. Bu sırada çıbanın etrafı, bazı vakalarda kolun bu kısmı geniş bir şekilde kızarmış bulunur. Bu esnada koltuk altındaki lenfa bezlerinde de şişmeler görülebilir. Çocuk o günlerde biraz ateşlenir ve huysuzluk göstermeye başlar. Bu âdeta ufak bir çiçek hastalığına tutulma demektir. Müteakip günlerde kırmı­zılıklar yavaş yavaş geçer. Çıban kurur, kabuklanır. Daha son­ra kabuk kendi kendine düşer, yerinde bütün ömür boyunca kaybolmayacak bir aşı izi kalır.

Bazı çocuklarda ilk aşı çok dikkatli yapıldığı halde, vü­cutlarında analarından aldıkları bir bağışıklık mevcut olduğu için tutmaz. Bu takdirde birer aylık aralıklarla aşıyı tutunca-ya kadar tekrarlamak lâzım gelir. Çiçek aşısı insanları çiçek hastalığından kesin olarak koruyan bir aşı olduğundan bir­çok memleketlerde ve bizim yurdumuzda bu aşı ile aşılanmak kanunen mecburidir.
Çiçek aşısı ilk defa doğduktan sonra yukarıda belirttiği­miz gibi çocuk (5 -6) aylık iken yapılır. Aşının koruma müd­deti (5-6) yıl arasındadır. Onun için çocuklar ilk okula baş­larken tekrar aşılanırlar. Ondan sonra lüzumu oldukça (5 – 7) yıllık fasılalarla aşının tekrarlanması sağlık ve çiçekten ko­runmak için garanti teşkil eder.

KIZAMIK

Standard

Kızamık

Kızamık, bir tür virüsün neden olduğu döküntülü bir hastalıktır. Önce basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar, ardından yüz ve enseden başlayan, gövdeye de yayılan kırmızı renkte döküntü ortaya çıkar.

Henüz aşı olmamış ve anneden geçen korumanın azaldığı bebekler, okul öncesi dönemdeki çocuklar, bağışıklık sistemi zayıf kişiler, 2 doz kızamık aşısı yapılmamış kişiler hastalığa yakalanma için yüksek riskli gruplardır.

kızamıkMikropla temastan sonra kuluçka dönemi 10-12 gündür. Önce; ateş, halsizlik, iştahsızlık, gözlerde sulanma ve kızarma, öksürük ve burun akıntısı başlar. 2-3 gün içinde, yanak içlerinde beyaz benekler, bundan 2 gün sonra da yukarıdan aşağıya doğru ilerleyen kırmızı döküntü ortaya çıkar.

kızamıkKızamık geçiren hastalarda, özellikle iyi beslenmemiş çocuklarda bronşit, zatürre, ishal, orta kulak enfeksiyonu, konjonktivit, körlük gibi komplikasyonlar görülebilir. Yıllar sonra ortaya çıkabilen nadir bir komplikasyon da, merkezi sinir sistemini dejenere eden ölümcül bir tablo olan SSPE ( Subakut Sklerozan Pan Ensefalit ) denilen bir hastalıktır.

Kızamık çok bulaşıcıdır. Hasta kişiyle solunum teması, öpüşme, aynı kaptan yeme gibi yollarla virüs alınır. Hastalığın en bulaşıcı olduğu dönem, ateş başlamadan öncesiyle döküntü çıktıktan 4 gün sonrasına kadarki dönemdir. Hasta çocuk, bu dönemde izole edilmeli, döküntü başladıktan sonra en az 5 gün okula gitmemelidir.

Viral bir hastalık olduğu için, etkene yönelik tedavi yoktur. Ancak; yatak istirahati, bol sıvı alımı, öksürük için soğuk buhar yardımcı olacaktır. Doktorun önerdiği ateş düşürücü ve vitamin takviyesi kullanılabilir. Hastalık yaklaşık 1 hafta sürecek, ömür boyu bağışıklık sağlayacaktır.

Kızamık aşıyla önlenebilen bir hastalıktır. Ancak ilk yaş içinde ( genellikle 9 ay dolunca ) yapılan tek doz aşının yeterli olmadığı, en az 2 doz aşı gerektiği unutulmamalıdır. Gelişmekte olan ülkelerde, halen tüm çocuklara aşılanması sağlanamamakta ve 5 yaş altı çocuk ölümlerinde en sık sorumlu olan enfeksiyon etkeni olarak kızamık karşımıza çıkmaktadır. Hedefimiz, aşısı olan bir hastalık yüzünden çocuklarımızın sıkıntı çekmemesi, ölümcül olabilen komplikasyonlarla karşılaşmamalarıdır.

KABAKULAK

Standard

KABAKULAK VE NEDENİ

Virüslerin, tükrük bezlerinde enfeksiyon yapması ve burada büyümeye neden olmasıyla ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır. Kulağın alt tarafında şişlik oluştuğu için kabakulak denir. Çocukluk çağında görülür, fakat bu hastalığı geçirmemiş kişilerde yetişkinlik döneminde de görülebilir.

Kabakulak, kış ve bahar aylarında daha çok görülür. Hasta kişilerin öksürmesi, hapşurması ya da başkalarını öpmesi sırasında bu virüsler damlacıklarla beraber havada uçuşur. Bu ortamda bulunan kişiler de nefes alırken, solunum yoluyla bu virüsü kaparlar. Böylece hastalık insandan insana bulaşmış olur.

Hastalığın belirtileri, virüs vücuda girdikten sonra yaklaşık 3. haftada ortaya çıkar. Bu hastalığa bir kere yakalandıktan sonra vücut buna karşı bağışıklık kazanır. Tekrarlaması söz konusu değildir.

KABAKULAĞIN BELİRTİLERİ

  • Çenenin arka alt tarafında şişlik oluşur. Önce bir tarafta olur sonra diğer tarafta da görülür.
  • Tükrük bezlerinde ağrı vardır. Boğazda da ağrı hissedilir.
  • Ağız açıp kaparken, bir şeyler çiğnerken ağrı olur.
  • Hafif ateş ve baş ağrısı ortaya çıkar.
  • Hasta halsiz ve yorgundur.
  • Yumurtalıklarda iltihaplanma olursa, hasta karın ağrısı çeker.
  • Baş, şişlik olan tarafa doğru biraz yatık durur.
  • İştah kaybı görülür.
  • Hastalık şiddetli olursa ve iltihap yayılırsa boyunda tutulma olabilir.
  • Bulantı ve kusma buna eşlik edebilir.
  • Çok nadir vakalarda hastalık belirti vermeyebilir.

KABAKULAK HANGİ RAHATSIZLIKLARA YOL AÇAR?

Kabakulağa neden olan mikrop, kana girdiğinde yayılır ve diğer organlara da ulaşır. Buralarda iltihaplanmaya neden olur. Beyin zarına geldiğinde menenjite yol açabilir. Bu durumda baş ağrısı şiddetlenir ve hasta kusmaya başlar. Ense sertliği görülür. Mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Sadece beyin değil, başka yerlerde de iltihaba neden olur. Böbrekte, pankreasta, sinirlerde iltihap oluşabilir. Kadın ve erkekte yumurtalıkların iltihabı sonucu kısırlık gelişebilir. Hastalığın şiddetli seyrinde ve yayılmasından sonra sağırlık görülebilir. Kabakulak, gebeliğin erken döneminde ortaya çıkarsa düşük gelişebilir. Gözyaşındaki bezler şişerse, görmede bozukluklar ortaya çıkabilir. Fakat nadir rastlanan bir durumdur. Sakatlığa yol açabilir. Kişinin, günlük yaşamını aksatmasına neden olur. İş ya da okul hayatına ara vermek zorunda kalır.

NASIL TANI KONUR?

Tanı koymak zor değildir. Hastanın doktora verdiği bilgiler ve yapılan fizik muayene sonucu tanı konabilir. Kabakulak olan biriyle yakın temasta bulunma, tanı konmasına yardımcıdır. Tükrük bezlerinin şişmesi de aynı şekilde kabakulak olduğunu gösterir. Genelde gerek yoktur ama kan tahlili sonucu kandaki antikor seviyesine bakılır. Çok fazla artması kabakulak tanısı için önemli bir bulgudur.

KABAKULAK TEDAVİSİ

Kabakulak tedavisinde kullanılan özel bir yöntem yoktur. Tedavi evde uygulanır. Hastalık belirtiler görüldükten iki hafta sonra iyileşmeye başlar. Genelde kullanılan ilaçlar hastalığın belirtilerini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Baş ağrısı için ağrı kesiciler, ateşi düşürmek için ateş düşürücüler kullanılır.

Hastanın yumuşak gıdalarla beslenmesi tavsiye edilir. Ağrının azalmasına yardım eder. Asitli gıdalardan kaçınmak gerekir. Çünkü tükrük salgısını arttırırlar. Bol miktarda su içilmelidir. C vitamini bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar.

Hasta ayrı bir odada, diğer aile üyelerinden izole edilmelidir. Yaklaşık on gün süren bir yatak istirahati tavsiye edilir.

KABAKULAKTAN KORUNMA YOLLARI

Yapılan MMR aşısı ile bu hastalıktan korunabilirsiniz. Diğer aşılarla birlike uygulamanın bir zararı yoktur. Aşının zararı yoktur. Hayati tehlikeye neden olması çok düşük bir ihtimaldir. Çocuklarda, 1-1.5 yaş arasında ve 4-5 yaşlarında olmak üzere iki kere uygulanmalıdır. Yüzde 95 oranında koruma sağlar.

Hamilelerde uygulanması yasaktır. Hatta aşı olunduktan sonra ilk üç ay hamile kalınmaması gerekir. Kanser, aids gibi bağışıklık sistemini etkileyen hastalıkları olanlar bu aşıyı yaptırmadan önce doktoruyla görüşmelidir.

Aşı bulunmadan önce menenjitin en büyük sebeplerinden biriydi. Günümüzde bu aşının yapılmasıyla artık kabakulak silinmeye başlamıştır. Görülme sıklığı, geçmiş dönemlere göre çok azalmıştır.