Tag Archives: yan

NEO-TM Vet

Standard
NEO-TM Vet Oral Çözelti Tozu
Veteriner Antihelmintik

BİLEŞİMİ 
Neo-TM Vet, 1g’ında181.447 mg Oksitetrasiklin baza eşdeğer, 186,10 mg Oksitetrasiklin hidroklorür, 127,038 mg Neomisin baza eşdeğer 204.90mg Neomisin sülfat içerir.

FARMAKOLOJİK BİLGİ 
Oksitetrasiklin, tetrasiklin grubuna bağlı geniş spektrumlu bir antibakteriyeldir. Oksitetrasiklin kendisine duyarlı mikroorganizmalara karşı ribozomunun 30 S Ribozomal alt ünitesine irreverziple bağlanmak suretiyle protein sentezini inhibe eder ve bakteriostatik bir etki gösterir. Oksitetrasiklin oral uygulamadan sonra sindirim sisteminden çok iyi emilir. Dolaşıma geçen kısım %20-40 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Karaciğer, böbrek, akciğer olmak üzere tüm vücut kesimlerine dağılır. İdrar ve safra ile vücuttan atılır.
Oksitetrasiklinin bakterilere olan etkisi aşağıdaki gibidir; Gram-pozitif aeroblar (Bacillus sp, Corynebacterium sp., Erysipelothrix rhusopathiae, Listeria monocytogenes ve Streptococcus sp.), Gram negatif bakteriler (Actinobacillus sp., Bordetella sp., Francisella tularensis, Haemophilus sp., Pasteurella mulltocida, Yersinia sp., Campylobacter fetus, Borrelia sp. ve Leptospira sp.,) anaeroblar (Actinomyces sp., Fusobacterium sp.,) ve Mycoplasma sp., Chlamydia sp., Ehrlichia sp., Coxiella burnetti ve Anaplasma’lara etkisi iyi derecededir. Kazanılmış direnç nedeniyle Staphylococcus sp, Enterococcus sp, E.coli, Klebsiella sp., Proteus sp., Salmonella sp., Bacteroides sp ve Clostridium sp.’ye etkisi değişkendir.
Pr.vulgaris, Ps.auriginosa, C.jejuni, Staph.aureus, Serratia sp, M.bovis, M.hypopneumoniae, Mycobacterium sp, strep.faecalis, Bac.fragilis tetrasiklinlere dirençli kabul edilir.
Neomisin sülfat, aminoglikozid yapılı bir antibiyotiktir. Bakterilerde 30 S ribozomal alt ünitesine bağlanarak protein sentezini bozar ve bakterisidal etkinlik gösterir. Aminoglikozidler aynı zamanda polizomları dağıtarak protein sentezini ve DNA replikasyonunu da önler. Neomisin gram negatif bakterilere (E.coli, Enterobakter aerogenes, Pasteurella sp, Pr.vulgaris, Salmonella sp, Shigella sp, H.influenza, Vibrio cholerae) ve bazı gram pozitif bakterilere (Staph.aureus, Strep.faecalis) karşı etkilidir.
Klebsiella sp., E.coli, Pseudomonas sp.’lerin duyarlılığı nispeten azdır. Strep.pyogenes, viridans grubu streptokoklar dirençlidir.
Neomisin sindirim kanalından yaklaşık sınırlı oranda (%3’e kadar) emilir. Bu nedenle enteritislere yol açan patojen bakterilere karşı etkilidir. Oral yolla alındıktan sonra sindirim kanalında 12 saat süreyle antibakteriyel etkinliğini korur.Barsaklarda önemli ölçüde parçalanmadan dışkı ile atılır.

ENDİKASYONLARI 
Kanatlılarda neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonlarında (CRD), sindirim sistemi enfeksiyonlarından mavi ibik, pullorum, tavuk kolerası, kanatlı tifosu, bakteriyel enteritisler ve enfeksiyöz sinovitis de kullanılır.
Ruminasyonu başlamamış kuzu ve buzağılarda, neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonlarında kullanılır.

KULLANIM ŞEKLİ VE DOZU
Veteriner hekim tarafından başka şekilde tavsiye edilmediği taktirde;
Kanatlılarda ilacın uygulanması hayvanların belli bir süre susuz bırakıldıktan sonra, ilaçlı su
kısa bir sürede tüketilecek şekilde yapılmalıdır. İlaçlı su günlük olarak hazırlanmalıdır. Kuzu ve buzağılarda bir miktar su ile karıştırılır ve bekletilmeden içirilir. Tedaviye 3 gün süreyle devam edilmelidir.

Hayvan Türü Pratik Doz Sağaltım Süresi
Civciv 80 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Tavuk, Hindi 165 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Kuzu 1,3 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Buzağı 1 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün

ÖZEL KLİNİK BİLGİLER VE HEDEF TÜRLER İÇİN ÖZEL UYARILAR
Yeni doğanlarda özellikle doğumdan sonraki ilk 24-48 saat boyunca sindirim sisteminin emme yeteneğinin çok iyi olması nedeniyle, yetişkinlerde son derece sınırlı ölçüde emilen bazı maddeler yeni doğanlarda zehirlenmeye yol açabilecek ölçüde emilebilmektedir.Yeni doğanlarda bu husus göz önünde bulundurulmalıdır.
Oksitetrasiklin geniş spektrumlu bir antibakteriyel olduğu için rumen faaliyeti başlamış kuzu ve buzağılarda kullanılması rumen faaliyetlerini bozucu etki gösterebilir. Bu nedenle bu hayvanlarda kullanılması önerilmemektedir.

İSTENMEYEN ETKİLER
Tavsiye edilen dozlar ve kullanım süreleri itibariyle istenmeyen yan etkisi yoktur. Uzun bir süre kullanılması veya tedavinin sıklıkla tekrarlanması halinde sindirim bozuklukları gibi yan etkiler oluşabilir. Doz limitlerine uyulmalı ve ardı ardına 5 günden daha uzun bir süre kullanılmamalıdır. 
Neomisinin de dahil olduğu aminoglikozidler’in böbrek ve işitme organları üzerine istenmeyen etkileri görülebilir. Tavsiye edilen süreden daha uzun bir süre kullanılması veya tedavi kürlerinin sıklıkla tekrarlanması hallerinde barsak mikroflorasının doğal dengesi bozulabilir; sindirim bozuklukları ve konstipasyon gibi yan etkiler oluşabilir. 
Oksitetrasiklin çok genç hayvanlarda uzun süre kullanımı kemiklerde ve dişte diskolarasyona neden olabilir. Yüksek dozlarda uzun süreli kullanıldığında, önceden hepatik yetmezliği bulunanlarda ve gebe hayvanlarda yağlı hepatit dejenerasyona neden olabilir.

İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ
Mineral yem katkılarıyla bir arada kullanılmamalıdır. İki, üç değerli mineraller tetrasiklinlerin sindirim kanalından emilimini azaltırlar. Bu nedenle buzağı ve kuzulara süt ile birlikte verilmemelidir. Süt emmeden en az 2-3 saat önce veya sonra ilaç uygulanmalıdır.
Neomisinin ait olduğu aminoglikozidler yan etkileri nedeniyle diğer aminoglikozidlerle, nörotoksik, nefrotoksik, ototoksik tedavilerle eş zamanlı uygulanmamalıdır. Yine böbreklere zararlı etkileri olan sulfonamidler gibi ilaçlar ile nöromuskuler blokaj yapıcı diğer ilaçlar ve anesteziklerle birlikte kullanılmamalıdır. Furosemid, amfoterisin B, polimiksin B, vankomisin, sefolotrin ile birlikte kullanılmaları konsantrasyonlarda divalan mineral ihtiva eden ortamlarda neomisinin antibakteriyel etkisi azalır. 
Oksitetrasiklin, ampisilin sodyum, amikasin sülfat, penisilin, karbenisilin sodyum, kloramfenikol sodyum süksinat, kloksasilin sodyum, meperidin HCl, metisilin sodyum, novabiosin sodyum, oksasilin sodyum, sefalosporinler, sulfadiazin, sodyum barbitüratlar, fenitoin, sodyum proklorperazin, pentobarbital sodyum, prometazin, kalsiyum bileşikleri, hidrokortizon sodyum süksinat, metilprednisolon sodyum süksinat, B grubu vitaminler ile geçimsizlik gösterir.

DOZ AŞIMINDA BELİRTİLER
Önerilen dozlarda hedef türlerde kullanımı güvenlidir. Yüksek dozlarda ototoksisite, nefratoksisite, şiddetli ishal, iştahsızlık ve kusmaya neden olabilir.

GIDALARDA İLAÇ KALINTI UYARILARI İLAÇ KALINTI ARINMA SÜRESİ (İ.K.A.S.): 
İlaç Kalıntı Arınma Süresi (i.k.a.s); tedavi süresince ve ilaç uygulamasından sonra buzğı ve kuzular 10 gün, kanatlılar 14 gün geçmeden kesime sevk edilmemelidir. Tedavi süresince ve son ilaç uygulamasından sonra 14 gün boyunca elde edilen yumurtalar insan tüketimine sunulmamalıdır.

KONTRENDİKASYONLARI
Karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.
Atlarda mikrobiyal floranın bozulmasına neden olabilir. 
Tavşan, kobay ve hemsterlerde de gastrointestinal floranın bozulmasına yol açabileceği için kullanılması önerilmez.
Rumeni gelişmiş hayvanlarda sakıncalı olabileceği için gelişkin ruminantlarda kullanılması önerilmez. 
Ototoksik olduğu bilinen ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.
Neomisin ve oksitetrasikline hassasiyeti olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.

GENEL UYARILAR 
Kullanmadan önce ve beklenmeyen bir etki görüldüğünde veteriner hekime danışınız. Çocukların ulaşamayacağı yerde ve gıdalardan uzakta bulundurunuz.

MUAFAZA ŞARTLARI VE RAF ÖMRÜ 
Raf ömrü üretim tarihinden itibaren 2 yıldır. Serin ve direk ğüneş ışığından koruyarak, oda sıcaklığında (15-25 ºC’de) saklayınız.

TİCARİ TAKDİM ŞEKLİ 
Karton kutu içerisinde 20, 50, 100 ve 250 gramlık beyaz plastik şişede.

SATIŞ YERİ VE ŞARTLARI 
Veteriner hekim reçetesi ile eczane ve veteriner hekm muayenehanelerinde satılır (VHR).

BOVINE SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY (BSE)

Standard

Yavaş virüs  enfeksiyonu  olarak  sınıflandırılabilecek  olan  bu hastalık  insanlarda;  Kuru,  Creutzfeldt-Jacob  (C-D)  ve  Gertsmann-Straussler-Scheinker  sendromu  (GSS),  koyun  ve  keçilerde;  scrapie ve  sığırlarda  ise  BSE  (BOVINE  SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY) adı  altında  birbirine  benzer  bulgularla  seyretmektedir. BSE;  Sığırlarda  davranış  ve  hareket  sistem  bozuklukları  ile karakterizedir.  ilerleyici  sinir hücresi dejenerasyonu sonucu,  sinir sisteminde mikroskobik olarak  değerlendirilebilen  sünger  görünümüne yol  açan  öldürücü  bir  hastalıktır.

Etken

Etkenin  virüs,   virion  veya  prion  olduğuna  dair  3  farklı  teori mevcuttur. virüs  teoriye  göre  etken  nukleik  asitten  ibarettir. Etrafında  bir  protein  tabakası  vardır.  Gerek  virüs  gerekse  virion teorisi  yeterli  belgeler  sunamamaktadır. Prion  (olağan  dışı  virüs)’lar  ise  en  küçük  viruslardan  bile  100  defa daha  küçük  fiziksel  ve  kimyasal  etkilere  karşı  oldukça dayanıklı,  protein  yapılardır.

Klinik  bulgular

Klinik  bulgu  olarak  hayvanda  durgunluk,   endişe,  iştahsızlık,  ve  bakışları  sabit  bir  noktaya  yönelmesi,   davranış  bozuklukları  söz konusudur. Kulaklar  birbirinden  bağımsız  şekilde  sağa  sola  hareket eder.  Ayaklar  biraz  açık  ve  bel  kamburdur.  Hızlı  yürütüldüğünde  arka bacaklarda  yalpalama  olur,  yürürken  yan  yana  gider. Belirli  kas gruplarını  kapsayan  kas  kasılmaları  30  saniye  kadar  devam  eder, daha sonra  başka  bir  kas  grubuna  atlar. Yürürken  baş  ve  boyun  hafifçe  yana doğru  dönük  durur. Dudaklar  yana  çekilebilir,  burunda  kaşınma  hissi vardır.  Arka bacaklarda  hareketlerin  bariz  olarak  azaldığı  görülür, beton zeminlerde  kayarlar. Hayvanların  süt  verimi  düşer  ve  bu  hastalık  boyunca azalmaya  devam  eder .BSE  bulguları  ketozis,   bakır  eksikliği,   listeriosis  ve  kuduz  ile benzerlikler  gösterir.  Klinik  şüphede  göz  önünde  bulundurulmalıdır.

Hastalık  genellikle  2-11  yaş arasındaki  sığırlarda  görülmektedir. Hastalığın  inkübasyon  süresinin  22  ayla  15  yıl  arasında  olduğu  tahmin edilmektedir. Hastalık  tanımlandıktan  sonra  3  hafta  ile  8  ay içerisinde  ölümle  sonuçlanır. BSE’de  etken  antikor  oluşturmamaktadır bu  nedenle  kesin  teşhis  postmortal olasıdır.

Etler hakkında

Halk  sağlığı  söz  konusu  olduğu  ve  insan  sağlığı üzerinde  varsayımlarla  hareket  edilemeyeceği  için  hastalık  teşhisi konulan  ve  hastalık  bulaşması  şüpheli  hayvanların  tümünün  imha edilmesi  gerekmektedir.

HSZY. (Sığırların Süngerimsi Beyin Hastalığı)

Madde 124- laboratuar raporuna bağlı olarak sığırlarda BSE hastalığı tespit edildiğinde hayvan sağlık zabıtası komisyonu toplanarak hastalık çıkış kararı alır ve ilan eder.

a) Bir işletmede,  BSE’li ve BSE’den şüpheli hayvanlar tespit   edildiğinde itlaf edilir ve yakılarak gömülür.

b) BSE tanısı konan hayvanlarla geçmişte ortak yem tüketen  hayvanların pedigri kayıtlarına “BSE Bulaşmış Olabilir”şeklinde bir ifade işlenir ve BSE tablosu açısından bu hayvanlar yaşamları boyunca izlenir.

Bakanlık hastalıkla ilgili gerek gördüğü her türlü mücadele  esaslarını tespit ederek valiliklere bildirir.”

 

GRİP ve NEZLE

Standard

Grip mi yoksa nezle mi olduğunuzu nasıl anlarsınız ?

iki hastalık arasındaki farklar ve korunma yolları aşağıda belirtilmiştir:

Grip:

Grip ve nezle ayni yollardan kişiden kişiye geçer. Hastaların öksürüp aksırmasından havaya mikroplu su damlacıkları dağılır ve bunlar diğer kişilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygındır. Bazı kişilerde, özellikle 65 yaşın üstünde olanlarda zatürree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarında ölüme neden olabilir.

Belirtileri:

Grip ateş, titreme, kaslarda ağrı, ağızda ve boğazda kuruluk, baş ağrısı, öksürük ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazı kişilerde kusma görülebilir. Genellikle 7-10 gün sürer.

Korunma Yolları:

Grip bir çoğumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazı kişiler için hastalık tehlikelidir ve bu kişilerin her yıl gribe karşı aşı olmaları gerekir. Bunlar arasında: – 65 yaşın üzerinde olan kişiler – Astım dahil kronik akciğer hastaları – Kalp ve böbrek hastaları ve – Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçları kullanan hastaları sayabiliriz. Her zaman kendinizi sağlıklı hissetseniz bile eğer risk grubu içinde iseniz, doktorunuzdan size aşı yapmasını rica etmelisiniz. Aşı, size grip mevsimi başlamadan önce bağışıklık sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aşısı, yaşlı kişilerle veya bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerle ilgilenen sağlık görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aşısı, gebe kadınlar ve yumurtaya alerjisi olan kişiler için uygun değildir. Gribi önlemenin diğer yoları arasında gripli kişilerden uzak durmak, öksürenlerin ve aksıranların bulunduğu kalabalık yerlere gitmemek ve bulunmamaktır. Bazen mikroplar vücudumuza ellerimizden geçtiğinden, ellerimizi sik sik yıkamak faydalı olabilir. Olabildiğiniz kadar sağlıklı olmaya çalışın, sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanırlar), yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.

Grip Olunca:

Ateşiniz normal düzeyine inip bu seviyede yaklaşık 48 saat kalıncaya kadar yataktan çıkmayın. Yatak istirahatı vücudunuzun virüsle savaşmasına yardımcı olur. Bol bol sıvı şeyler için. Ateş için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanılabilir, ancak çocuklarda aspirin kullanmayın. Belirtiler kötüleşirse, (örneğin nefes almakta güçlük, öksürürken sarimsi veya yeşilimsi balgam, şiddetli baş ağrısı, aşırı su kaybı gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.

Nezle

çocuklar yılda ortalama 10 defa, büyükler ise 2-3 defa nezleye yakalanırlar. Hastalığın en kötü belirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler arasında hafif ateş, baş ağrısı, burun akması ve aksırma sayılabilir. önlem ve tedavi gripte olduğu gibidir. Ancak nezlenin aşısı yoktur ve genelde hastalara yatak istirahatı gerekmez. Gripte olduğu gibi, nezleye tutulduğunuz zaman da başkalarından uzak kalarak hastalığın onlara bulaşmasını engellemelisiniz.

GRİP 

Özellikle içinde bulunduğumuz günlerdeki başlıca problemimiz.Dersleri kaçırma,işten uzaklaşma ve sosyal hayattan soğumamızın nedeni.Grip ve soğuk algınlığını ayırdetmek önemli.Çünkü grip özellikle çocuklarda ve yaşlılarda sorunlara yol açabilen bir hastalık.Bu sorunlara yazının grip bölümünde değineceğiz.İlk önce soğuk algınlığını tanıyalım.



Influenza ( Grip ) :

Belirtiler: Hızla gelişen solunum yollarının viral kaynaklı infeksiyondur.Bulguları arasında viral kaynaklı ateş ( bakteriyel ateşlerin aksine nabız sayısı fazla yükselmemiştir) öksürük,kırıklık ve baş ağrısı vardır.Virüs yerleştikten 48 saat sonra bulgular ortaya çıkar.Hastalık daha önce grip geçirmiş kişilerde soğuk algınlığı gibi geçebilir.Normal kişilerde ateş 39-39.5 dereceye kadar yükselir.Güçsüzlük,ağrılar ( sıklıkla sırtta ve bel bölgesinde ) erken bulgulardır.Baş ağrıları önemlidir.Sıklıkla başağrısıyla beraber ışıktan rahatsız olma ve göz arkası ağrılar da görülür.Başta üst solunum yolları rahatsızlıkları ön plandadır ( Boğazda rahatsızlık hissi,kuru öksürük vs.).Bir süre sonra alt solunum yolu bulguları ortaya çıkar.Öksürük balgamlı ve sürekli hale gelir.

Süreç: Akut semptomlar 2-3 gün içinde geriler ateş ise komplikasyonsuz olarak 5 gün sürebilir.Eğer ikinci haftada öksürük devam ediyorsa ve ateş artmışsa gribe eklenmiş bakteriyel bir enfeksiyon düşünülür.Eğer pnönomoni ( Akciğer Dokusunun İltihabı ) gelişirse öksürük kötüleşir ve öksürükle birlikte kan ve irin gelebilir.Bunun gibi durumlarda hemen doktara danışılmalıdır. Komplikasyonlar: Grip özellikle 12 aylıktan küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük erişkinlerde ciddi komplikasyonlara yol açar.Özellikle kronik kalp hastalığı ve solunum problemleri olanlarda hayatı tehdit edecek ciddiyetde komplikasyonlar gelişebilir.Böyle durumlarda hastane tedavisi şarttır.

Korunma : Aşılama özellikle şu kişilere önerilmektedir fakat gribe karşı önlem almak isteyenlerde aşıyı uygulatabilir.

  • Kronik kalp veya akciğer hastalığı bulunanlar
  • 65 yaş ve üstündekiler
  • Herhangibir kronik hastalığı bulunanlar
  • Riskli gebeler ve kış aylarında gelişimin 3.haftasında bulunacak gebeler

Yukarıdaki sınıflama içersine dahil gruba gripteki bakteriyel infeksiyonlar arasında en sık görüleni olduğu için pnömokok aşısı da uygulanabilir.Aşı sonbaharda uygulanmalıdır.Max etkinliğine 2 hafta içinde ulaşır.İlaç tedavisi soğuk algınlığındaki tedaviye benzerdir.Su buharı soğuk algınlığında olduğu gibi gripte de faydalıdır.Solunum yolu semptomlarını hafifletir.Kuruluk hissini azaltır.Bakteri infeksiyonu başlamışsa boğazdan kültür alınıp bakteriye özgü tedaviye başlanır.

Dikkat! Lütfen doktora danışmadan rastgele antibiyotik kullanmayın.Bu hem tedavi süresini uzatacak hem de direnç gelişmesi nedeniyle sonraki infeksiyonlarda yan etkileri daha fazla olan ağır antibiyotiklerin kullanılmasını gerektirecektir ! Komşunuzda veya akrabanızda bir ilacın işe yaraması sizde etkili olacağı anlamına gelmez.Çünkü tıpta hastalık değil hasta vardır.

Parainfluenza ve Adenovirüsler de soğuk algınlığına benzer semptomlara yol açabilirler fakat nadir görüldüklerinden bu yazıda açıklanmamışlardır.Ayrıntılı bilgi kaynakta mevcuttur.

ÇİÇEK

Standard

Çiçek Hastalığı Nedir

Çiçek pek eski zamanlardan beri dünya üstünde geniş sal­gınlar yaparak insanların gözünü korkutmuş olan bulaşıcı hastalıklardan birisidir.
Aşının icadından ve korunma tedbirlerinin anlaşılmasın­dan sonra salgınlar durmuş, hastalığın ortaya çıkması çok nâdir bir hale gelmiştir.

Çiçek Hastalığı Nedenleri

Uzun asırlar se­bebi bilinemeyen bu hastalı­ğın bugün özel bir virüs tara­fından husule getirildiği anlaşılmış bulunmaktadır.
Çiçek mikroplarının etrafa yayılmasına ve sağlamların hastalığa bulaşmasına sebep olan amillerin en önemlisi Çiçek aşısı, insanları çiçek hastalarındaki çiçek çıbanları gibi tehlikeli bir hastalıklarından cerahat, kabuk ve döküntüden koruyan en şifalı bir aşıdır tüleridir.

Çiçek virüsü oldukça dayanıklıdır. Soğukta uzun müddet canlılığını muhafaza eder.
Anasının kanımda olan çocuktan, eğer yaşayabilirse, yüz elli yaşındaki ihtiyara kadar her yaştaki insanlar, bağışıklık­ları yoksa çiçeğe tutulabilirler. Kimseyi affetmeyen bir hasta­lıktır.
Bağışıklık ancak hastalığı geçirmekle veya çiçek aşısı ile aşılanmak suretiyle hâsıl olur.

Bulaşma kaynağı çiçek hastalığına tutulmuş hastalardır. Hastaların ağız ve boğazlarında bulunan çiçek yaralarındaki mikroplar, öksürük ve aksırıklar sırasında fırlayan tükürük damlacıkları ile etrafa saçıldıkları gibi, deri üstündeki çıban­ların cerahat ve döküntüleri de bulaşmaya sebep olurlar.
Çiçek virüsü dayanıklı olduğu için hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları, ev eşyası, meskenler, hasta taşıyan taşıtlar, temizlenmedikleri takdirde, bulaşmada rol oynayabi­lirler.

Çiçek bulaşmasında kara sineklerin de büyük önemi var­dır. Bu pis mahlûklar her tarafta dolaşırlar. Çiçekli hastaların vücutlarına konarak oralardan aldıkları çiçek virüsünü uzak mesafelere kadar taşıyıp başkalarına da kolaylıkla bulaştıra­bilirler.

Birbiriyle münasebeti yokmuş gibi görünen ve birbirin­den uzak mesafelerde ortaya çıkan çiçek vakalarında karasi­neklerin büyük rolü mevcuttur.
Çiçek virüsü sağlam insanın derisi veya burun, boğaz mu­hat gışaları üzerindeki ufak sıyrık ve yaralardan içeriye gir­mek suretiyle hastalığı hâsıl eder. Virüsü havi tozların tenef­füsü hastalığı kolaylıkla bulaştırır.

Çiçek Hastalığı Belirtileri

Virüs vücuda girdikten (10 – 12) gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmağa başlarlar.

Başlangıç devrinde hastalık birdenbire bir üşüme, titreme ve ateş yükselmesiyle kendisini belli eder. Hasta, vücudunda kırıklıklar ve ağrılar duyar. Bilhassa kalça ve bel ağrıları dikkati çekecek derecede fazladır. Bulantı ve kusmalar olur. Hastanın dili paslanır, genel durumu fenalaşır. Gün geçtikçe hastalık ağırlaşır.

İkinci güne doğru dirseklerde, kasıklarda, koltuk altların­da kızıl lekeleri gibi genişçe, kırmızı lekeler ortaya çıkar. Üçüncü günde, hastanın yüzünden başlamak üzere, kızamık lekelerine benzeyen ufak, kırmızı kabarcıklar peyda olur. Bun­lar, az zamanda, kollara ve bacaklara doğru yayılırlar. Bu dev­rede hastanın bu halini görüp dikkat edilirse çiçek döküntü­leri, kızamığın ve su çiçeğinin tersine olarak, daha ziyade kol­lara, bacaklara yayılıp sıklaşmaya mütemayildirler. O sırada ateş biraz düşmüş, hastanın durumu hafiflemiş gibi görünür. Fakat zaman geçtikçe döküntüler daha bârizleşir. Üzerleri kabararak içlerinde su toplamağa başlar. Birkaç gün sonra dö­küntülerin içindeki kirli sarımtırak su, koyulaşarak cerahat haline gelir. Bunların her biri içi irin dolu bir çıban olur. iş­te çiçek çıbanı budur.
Biraz düşmüş olan ateş o sırada yeniden yükselir. Her ta­rafa yayılan ve gittikçe sıklaşan çıbanların tesiriyle hastanın yüzü şişer, gözleri kapanır. Çiçek çıbanları yalnız deride değil, başın saçlı kısmında, ağız, burun içinde de çıkarlar. Göz için­de çıkarlarsa gözü harap ederler. Bu çıbanlar, hastaya şiddet­li kaşıntı ve büyük bir rahatsızlık verirler.

Bu çıbanlar bazı hastalarda o kadar sıklaşır ki vücudun her tarafı, sıvama, çiçek çıbanlarıyla kaplanır. Bu çıbanların çatlamasıyla ortaya çıkan cerahatli akıntılardan fena bir koku yayılır. Hasta dalgın, ateşli, ağır ve korkunç bir manzara gös­terir. Bir takım hastalar bu ağır tablo içinde, şuurlarını kaybederler, abuk sabuk söylenir, yataktan kalkmak, atılmak is­terler. Büyük bir sıkıntı içinde çırpınır, dururlar.

Bazısında çıbanların içine kan sızmasından dolayı, bunlar koyu, morumtırak kırmızı bir renk alırlar. Bu hal kanın bo­zulmasından ileri geldiği için böyle hastaların akıbeti tehli­keye düşmüş sayılır.
Bütün vücudun zehirlenmekte olduğunu gösteren bu şek­le (kara çiçek) adı verilmiştir.
Hastalığın (12 – 13) üncü günlerine doğru çıbanlar kuru­maya, kabuklanmaya başlarlar. Hastanın ateşi düşer, iyilik alâmetleri baş gösterir. Bu suretle hastalık sona ermiş olur.
Çiçek çıbanları kuruyup kabuklan döküldükten sonra de­ri üstünde, bilhassa yüzde, bütün ömür boyunca devam ede­cek olan, yara izleri kalır ki buna (çiçek bozuğu) veya (çopur­luk) derler. Bu hal insanların yüz güzelliğini bozan fena bir arızadır.
Çiçek hastalığı sırasında hastalığın şiddetinden dolayı kalp ve damar sisteminin felce uğraması, kanın zehirlenip bo­zulması en tehlikeli ihtilâtlardandır. Bundan başka gözlerde, kulaklarda husule gelerek sağırlık ve körlükle neticelenen kö­tü ihtilâtlar da vardır.

Çiçek Hastalığı Tedavisi

Hastayı sağlamlardan ayırarak tedavi etmek, hattâ bir hastaneye yatırmak lâzımdır. Hastanın odası havadar, temiz ve sessiz olmalıdır. Bu odaya hastaya bakanlar­dan başkası girmemelidir. Girenler de hastanın bakımı bittik­ten sonra sırtlarındaki gömleği çıkarmalı, bu gömlekle başka­larının yanına girmemeli ve bu gömleği temizlemedikçe başka yerde giymemelidirler. Bütün hastalık müddetince hastanın vücudu, ağzı burnu, yatak ve yemek takımları gayet temiz tu­tulmalıdır.
Gıdalar hafif, sulu ve besleyici maddeler arasından seçil­melidir. Kalbin, damarların kuvvetlenmesine yarayacak ilâçla­rın doktor tarafından tatbiki lâzımdır. (Sulfamid) ve (Peni­cilin) gibi ilâçların ağızdan vermek, şırınga etmek veya mer­hem ve toz halinde çıbanlara sürmek suretiyle kullanılmasın­dan büyük faydalar sağlanabilir.
Gerçi yapılan tecrübeler bu ilâçların doğrudan doğruya çiçek virüsü üzerine bir tesiri olmadığını göstermişse de çiçek çıbanlarının ortaya çıkıp dışarıdaki cerahat (mikroplarının bu çıbanlara karışmasıyla meydana gelen ve hastanın halini ağır­laştıran iltihapları önlemek ve ortadan kaldırmak için bu ilâç­ların büyük faydası vardır. Bazı hallerde hastanın vücuduna, çiçek çıbanlarının üstüne (Permanganat de pottasse) mahlûlü sürmek kaşıntıları, fazla cerahatlenmeyi önlediği gibi çıbanla­rın derin izler bırakmamasına da yardım eder.

Çiçek Hastalığından Korunma Yolları

Sağlamların hastalarla temas etmemesi en başta gelen tedbirdir. Hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları gayet sıkı bir dezenfeksiyona tâbi tutulmalıdır. Ka­rasineklere karşı şiddetli bir savaş açılmalıdır. Hastaya bakan­lar kendilerini gayet temiz tutmalı, hastalığı başkalarına nak-letmemeğe gayret etmelidir. Hastalar ancak (40 – 45) gün kadar tecrid ve tedavi edildikten, vücutlarında hiç bir yara ve kabuk kalmayıp tamamen iyileştikten, birkaç sıcak banyo ile güzelce temizlendikten sonra odalarını terk edebilirler. Bütün bu ted­birlerle beraber en kesin korunma çaresi (çiçek aşısı) ile aşı­lanmaktır. Çiçek aşısı bugün doktorluğun insan sağlığına hiz­met eden en kıymetli buluşlarından birisidir. Çiçek hastalığı­nın uzun asırlar süren salgınları ancak bu aşı sayesinde dur-durulmuştur.

Çiçek Aşısı

Bugün kullanılmakta olan çiçek aşısı da­nalardan alınır. Çiçek aşısı yapılan müesseselerde hastalıksız. sağlam ve genç danalar gayet temiz ve fenni ahırlarda çok dik­katle bakılıp beslenirler.
Çiçek aşısı hazırlanmak istenildiğinde, dananın sırtı­nın yan taraflarının derisi güzelce tıraş edilir. Tıraş edilen yerler sabunlu su ile iyice temizlenir. Sonra bu tıraş edilen yer­lerin derisi üstüne bir ustura ile, kan çıkarmadan, uzun çizgi­ler yapılır. Bu çizginin üstüne inek çiçeğinin mayası sürülür. Hayvanın sırtı gayet temiz bezlerle örtülür.

Bir müddet sonra dananın sırtında ufak ufak çiçek çıban­ları hâsıl olur. Bunlar büyüyüp olgunlaştıktan sonra özel bir takım aletlerle kazınarak çıban mahsulleri toplanır. Temiz (giycerine) ile karıştırılarak buz dolaplarında üç ay kadar sak­lanır. Kontrolları yapılır. Bu suretle hazırlanan çiçek aşısı ufak şişelere veya ince cam borulara doldurulur, işte bugün kullandığımız çiçek aşısı budur.
Çiçek aşısında dikkat edilecek noktalar şunlardır: aşı kuvvetini ve canlılığını kaybetmemek için daima soğukta sak­lanmalıdır. Buzluktan çıkarılıp âdi oda derecesinde (+4 dere­cesinin üstünde) bırakılacak olursa çabucak bozulur. Bundan yapılan aşılar da tutmaz.

Çocukları aşılamak için mevsim yoktur. Aşı her mevsim­de yapılabilir. Normal olarak çocuk (5 – 6) aylık iken aşılanır. Eğer ortalıkta çiçek hastalığı varsa ve çocuk buluşma tehlike­sine düşebilecekse bu aylardan daha ufak iken de aşılanabilir.

Şayet aşılanacak çocukta ateşli bir hastalık ve yahut de­risinde yaralar, çıbanlar, egzama gibi arızalar varsa bunları tedavi etmeden aşılamak doğru değildir.
Aşı çok defa koldan yapılır. Bacaktan yapılması, bazı mahzurlarından dolayı, birçok doktorlar tarafından uygun gö­rülmemektedir.
Aşı yapılacak yerin derisini temizlemek için kuvvetli mik­rop öldürücü ve deri üstünde uzun müddet kalıp aşıyı boza­cak ilâçlar kullanılmaz. En iyisi aşı yapılacak yeri sıcak sabun­lu su veya biraz (Ether) ile temizlemektir.
Aşı ispirto alevinde yakılmak suretiyle temizlenmiş yeni bir kalem ucu, bir iğne veya bir lanset ile yapılmalıdır. Bu gi­bi bir âletle deri üstünde, kan çıkarmadan, birbirine birer santim aralıkla, iki üç çizgi çizilir. Aşı tüpü kırılarak bu çizgi­lerin üzerine birkaç damla kadar- aşı sıvısı konur. Kalemin ucu ile hafifçe dokunularak aşı çizgilerin üstüne iyice yayılır ve bırakılır.

Aşının üzerini sargı ile bağlamaya veya orasını örtmek için ilâç kaşesi gibi şeyler koymaya lüzum yoktur. Aşının bir müddet kuruması beklenir, sonra çocuğun sırtına bol kollu temiz bir gömlek giydirilir.

Eğer aşı tutacaksa iki üç gün sonra koldaki çizgilerde ha­fif bir kırmızılık başlar. Dördüncü güne doğru bu kırmızılık­lar daha barizleşir. Sekizinci günde kabarıklık büyür, içinde sarımtırak, bulanık bir su toplanarak bir çıban haline gelir. Bu sırada çıbanın etrafı, bazı vakalarda kolun bu kısmı geniş bir şekilde kızarmış bulunur. Bu esnada koltuk altındaki lenfa bezlerinde de şişmeler görülebilir. Çocuk o günlerde biraz ateşlenir ve huysuzluk göstermeye başlar. Bu âdeta ufak bir çiçek hastalığına tutulma demektir. Müteakip günlerde kırmı­zılıklar yavaş yavaş geçer. Çıban kurur, kabuklanır. Daha son­ra kabuk kendi kendine düşer, yerinde bütün ömür boyunca kaybolmayacak bir aşı izi kalır.

Bazı çocuklarda ilk aşı çok dikkatli yapıldığı halde, vü­cutlarında analarından aldıkları bir bağışıklık mevcut olduğu için tutmaz. Bu takdirde birer aylık aralıklarla aşıyı tutunca-ya kadar tekrarlamak lâzım gelir. Çiçek aşısı insanları çiçek hastalığından kesin olarak koruyan bir aşı olduğundan bir­çok memleketlerde ve bizim yurdumuzda bu aşı ile aşılanmak kanunen mecburidir.
Çiçek aşısı ilk defa doğduktan sonra yukarıda belirttiği­miz gibi çocuk (5 -6) aylık iken yapılır. Aşının koruma müd­deti (5-6) yıl arasındadır. Onun için çocuklar ilk okula baş­larken tekrar aşılanırlar. Ondan sonra lüzumu oldukça (5 – 7) yıllık fasılalarla aşının tekrarlanması sağlık ve çiçekten ko­runmak için garanti teşkil eder.