Tag Archives: sonraki

Buzağı Doğumu Hakkında

Standard

Doğum başladığında nelere dikkat edilmelidir?
Doğum yapacak olan inekte, ilk sancıların başlamasından sonra 8 saat veya birinci su kesesinin görülmesinden sonra 2 saat geçtiği halde doğum gerçekleşmiyorsa yardıma, müdahaleye ihtiyaç vardır. Bu durumda mümkünse bir veteriner hekime danışılmalı veya çağırılmalıdır.
Güç doğuma müdahale sırasında; yavruyu çekmek için 4 insan gücünden fazlası kullanılmamalıdır.
Kesinlikle buzağının alt çenesine ip bağlayarak çekilmemelidir.
Yavrunun ön ayakları başıyla birlikte 15-20 cm dışarıya çıkmamış ise kesinlikle çekilmemelidir.
Buzağı arka ayakları ile geliyorsa müdahale için acele ediniz. Göbek kordonu erken kopacağından solunum erken başlar, buzağı boğulabilir
Doğum yaklaştığında neler yapılmalıdır?
İnekleri doğuma 5-7 gün kala, ahırdaki diğer hayvanlardan uzaklaştırarak daha geniş bir yere alınır.
Altlıkların bol, temiz ve kuru olmasına özen gösterilir.
Ahırların havadar ve uygun sıcaklıkta (10-15 derece) olmasına dikkat edilir.
Doğumun başlayıp başlamadığı hayvana hissettirilmeden gözetlenmelidir.
Doğuma yardım için hiçbir zaman acele edilmemelidir
İneklerin tuz ihtiyacı
Tuz noksanlığında iştah azalması görülür. Tuz ihtiyacı vücut ağırlığı ve verilen rasyonun karakterine göre değişir. Canlı ağırlığı 500 kg olan bir süt ineğinin yaşama payı tuz ihtiyacı günde 20-25 g’dır. Buna, ineğin verdiği her 1 kg süt için ayrıca 2 g tuz eklemek gereklidir.

İneklerin su ihtiyacı
Süt sığırlarının su ihtiyacı, hayvanın vücut ağırlığına, süt verimine, verilen yemin cinsine ve çevre ısısına bağlı olarak değişir. Bir süt ineği 24 saatte ortalama 10 kez su içer. Bir süt ineğinin yaşama payı su ihtiyacı günlük 40-60 litre kadar olup, her litre süt verimi için 4 litre daha fazla su içer.
Doğumdan sonra neler yapılmalıdır?
Doğum yapmış olan ineğin vücudu terli olduğundan, havlu, bez, çuval yada kuru ot yardımı ile kurulanmalıdır. Gerekli durumlarda hayvanın üstü bir örtü ile örtülmelidir.
İnekler, doğumu izleyen ilk 8-10 gün soğuktan ve hava cereyanından korunmalıdır.
Ahırlarda karşılıklı kapı ve pencereler açık bırakılmamalıdır.
İneklerin içecekleri suyun ilk 2-3 gün ılık olmasına dikkat edilmelidir.
İçerisine kepek, buğday, yulaf veya arpa unu ilave edilmiş ılık tuzlu su (yal, çorba) verilmelidir.
Yavru zarları doğumdan 12 saat sonrasına kadar atılmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eş veya son adı verilen yavru zarları atıldıktan sonra ineğin yanından hemen uzaklaştırılmalıdır. Bunlar bir çukura gömülmeli veya yakılmalıdır. Yavru zarlarını yiyen ineklerde sindirim bozuklukları görülebilir.
Meme ödemi, memelerde göğüs kafesine kadar uzanan aşırı şişkinliktir. Buzağılamadan birkaç hafta önce oluşur ve çoğunlukla doğumdan 8-12 gün sonra kaybolur. Kaybolmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Buzağı doğar doğmaz nefes alıp almadığına dikkat edilmelidir. Öncelikle yavrunun ağız ve burnundaki yavru zarı parçaları, mukus ve yavru suları temizlenmelidir. Çünkü yavruyu anneye bağlayan göbek kordonu kopar kopmaz solunum (nefes alam) zorunlu hale gelir. Normal doğumlarda yavru dışarı çıktıktan sonraki 10-60 saniye içinde solunum başlaması gerekir.
İlk teneffüs hareketi derindir. Akciğerlere fazla miktarda hava girebilmesi için, ilk nefes almanın güçlü ve derin olması gerekir. Yeni doğan buzağının yaşama şansı, normal solunum hareketinin kendiliğinden başlamasına bağlıdır.
Şayet solunum güç ve hırıltılı ise; mukusun uzaklaştırılması için yavruyu arka bacaklarından baş aşağı olacak şekilde bir yere asılmalı ve hafifçe silkelenmelidir. Bu işlem 10-20 saniye süre ile 3-5 defa tekrarlanmalıdır.
Yavrunun başına bir miktar soğuk su dökülebilir. Bu işlem solunumu uyarır.
Solunumun normale dönmediği durumlarda, kaburgalar üzerine dikkatlice çift taraflı hafif basınç uygulanır. Ayrıca hayvanın dilini birkaç kez hafifçe çekip bırakılır.
Buzağı kendiliğinden normal sıklıkta ve derin olarak solunuma başladığında bir bez yada çuval yardımı ile ovarak kurutulmalıdır.
Solunumdan sonra göbek kordonunun kontrolüne özen gösterilmesi gereklidir.
Göbek kordonu doğum sırasında çoğunlukla kendiliğinden kopar.
Kendiliğinden kopmamış ise; temiz bir makas veya bıçak ile yavrunun gövdesinden bir el genişliği uzaktan kesilmelidir.
Göbek yarası çok temiz tutulmalıdır. Bunun için buzağı bol ve kuru altlık üzerine alınmalıdır.
Göbek kordonuna bolca iyotlu bir antiseptik (Biokadin, Batticon) dökülmelidir. Kordonda kanama yoksa bağlanmamalıdır. 
Göbek parçası bir hafta içinde kurur ve düşer, düşene kadar her gün antiseptik ilaçlar sürülmelidir.
Göbek yarasına mikrop bulaşır ise iltihap oluşur. Bu durumda göbekten kötü kokulu ve irinli bir akıntı gelir ve yavrunun genel durumu bozuktur. Bu durumdada acilen bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eğer ana yavruya ilgisiz kalıyorsa, özellikle soğuk bölgelerde buzağının vücudunu temiz ve kuru bir bezle kurulanmalıdır. Yeni doğan yavrunun üzerine kesinlikle tuz dökülmemelidir.

Yavruya mutlaka ağız sütü verilmelidir!
Sağlıklı bir buzağı, doğumu takiben yaklaşık yarım saat sonra ayağa kalkar ve anasını emmeye başlar. Doğumu takiben ananın sütü daha koyu ve kıvamlı bir yapıda olup normal süt değildir. Bu süte ağız sütü (kolostrum) denir. Bu süt buzağının sağlığı ve hayat boyu hastalıklara dayanaklığı için çok önemlidir. Buzağıya ağız sütü emzirilmeden önce ineğin memesi iyice sabunlu su ile yıkamalı ve silinmelidir. Eğer buzağı ilk bir saat içerisinde anasını emmemiş veya emememiş ise emzirme işlemi için buzağıya yardımcı olunmalıdır. Bu mümkün olmazsa ağız sütünü (doğumdan sonra ilk 3 gün sağılan süt) bir biberon veya emzikli kova yardımı ile mutlaka içirmeliyiz. Ağız sütünün doğumu takip eden ilk 12 saat içinde anadan emilen sayı ve miktarı çok önemlidir. Buzağının bu süre içinde anasını 2-3 kez emmesi sağlanmalıdır. Ağız sütünde buzağıyı bakteriyel hastalıklardan koruyucu bağışıklık maddeleri yanı sıra, sindirimi kolay, normal süte göre % 40 daha fazla besin maddeleri bulunur. Bu faydaları yanı sıra ağız sütü, geçici bir süre faydalı ishale sebep olur. Yani buzağı anne karnında iken sindirim sisteminde (midesinde) biriken artıkların atılmasını kolaylaştırır. Buzağıların hastalıklara daha dayanıklı olması için, ağız sütü buzağılara doğumu takip eden ilk üç gün düzenli olarak içirilmelidir. Bu süre içerisinde buzağının ağız sütünü günde 4-5 kez olmak üzere alması gereklidir.
Doğum yapan ineğin sütündeki herhangi bir nedenle meydana gelecek bir bozukluk halinde, yeni doğan buzağıya aynı veya bir önceki gün doğuran başka bir ineğin ağız sütü fazlasını sağılarak içirilmelidir. Eğer bu durum mümkün olmaz ise, ilk içirimde 6 yumurtanın beyazı taze sağılmış inek sütü ile karıştırılarak hazırlanan karışımın buzağıya içirilmesi faydalıdır. Daha sonraki öğünlerin her birinde 1 yumurta akı eksiltilerek bu uygulamaya devam eedilmelidir

Sütten kesim öncesi buzağılar nasıl beslenmelidir?
Buzağılar ortalama 8 hafta süre ile süt veya piyasada buzağı maması olarak pazarlanan süt ikame yemleri ile sıvı yemlemeye tabii tutulmalıdırlar. Böyle bir uygulamada ilk 4 hafta 4 kg, 5-6. haftalarda 3 kg, 7-8. haftalarda da 2 kg süt verilmesi uygun olacaktır. Buzağılar sütü doğumu takip eden 3. günden itibaren ya anasından emzirilmelidir, yada emzikli kovalar yardımı ile süt içirilmelidir. Daha faydalı olduğundan kovadan kontrollü olarak süt içirilmesi tavsiye edilmektedir. 
İkinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ olarak bilinen ve yem fabrikalarında üretilen kesif yem karmasının buzağılara verilmelidir. Bu yemin miktarı günde 250 g’dan başlatılarak gittikçe artırılmalıdır Buzağılar sütten kesim dönemine kadar günlük 500-750 g kesif yem tüketecek duruma gelmelidirler. Ayrıca söz konusu bu dönemde iyi kalite yumuşak kuru çayır otu, buzağıların yemliklerinde bir miktar bulundurulmalıdır. Bu uygulama buzağıların kuru yeme erken alışmalarını ve işkembe gelişimini sağlar. 
Sütten kesim sonrası buzağıları nasıl beslenmelidir?
Sütten kesim sonrası dönemde, 6 aylık yaşa kadar olan sürede ‘Buzağı Başlatma Yemi’ günlük 2-3 kg’ı aşmayacak şekilde buzağılara verilmelidir. Bu dönemde bu kesif yem ile birlikte iyi kalite kuru çayır otu da devamlı buzağıların önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca buzağıların önlerinde devamlı olarak temiz su da bulundurulması gereklidir. Ayrıca, yemliklerde yalama taşı bulundurulması, buzağıların mineral madde ihtiyaçlarının karşılanması açısından da önemlidir 
Süt emme döneminden sonra erkek ve dişi buzağılar birbirinden ayrılarak gruplar halinde yetiştirilir. Grup halindeki bu hayvanlara ahırdaki bölmelerinde hayvan başına 2-2.5 m2 yer hesaplanmalıdır.
Hava şartlarının güneşli, ılıman ve rüzgarsız olduğu günlerde eğer mümkünse buzağılar açık havaya çıkartılmalıdır. Ancak bu mekanda gölgelikler ve su bulunmalıdır. Buzağılar uzun süre öğlen güneşine maruz bırakılmamalıdır.

Buzağı bakımında aşağıda belirtilen hususlara dikkat etmeliyiz

  • Doğum; temizlenmiş, ilaçlanmış ayrı doğum bölmelerinde yaptırmalıdır.
  • Buzağı bölmelerinde zemine bol ve temiz yataklık sap serilmelidir.,
  • Buzağının barındırıldığı ortam havadar, temiz ve kuru olmalıdır.
  • Bakıcıların el ve giysilerinin azami ölçüde temizliğine dikkat edilmelidir.
  • Doğan buzağılar sütten kesim dönemine kadar ayrı bölmelerde barındırılmalıdır.
  • Doğumu takiben en kısa süre içerisinde buzağının ağız sütü içmeye başlaması sağlanmalı ve bu uygulama 3 gün süre ile devam ettirilmelidir.
  • Buzağıya içirilen sütün yeterince ve vücut sıcaklığında verilmesine dikkat edilmeli, değişik öğünlerde verilen sütün sıcaklığında değişmeler olmamalıdır.
  • Emzikli süt içirme kovaları her zaman temiz tutulmalıdır.
  • Günlük süt içirme öğün sayısı en az iki olmalıdır.
  • Buzağılar ikinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ ve kuru çayır otuna alıştırılmaya başlanmalı. Kaba, geç biçilmiş ve küflü kuru ot verilmemelidir.
  • Kesif ve kaba yemin miktar ve cinsinde ani değişiklikler yapılmamalıdır.
  • İkinci haftadan itibarende önlerinde temiz su bulundurulmalıdır.

13. Buzağılar ılıman günlerde açık havaya çıkartılmalıdır.
Ülkemizde yüksek oranda görülen buzağı ölümlerinin en büyük nedeni biyolojik yapılarına uymayan bakım ve besleme koşullarıdır. Yeni doğan bir buzağı için yapılacak ilk iş hayatta kalmasını sağlamaktır. Bunun için; doğum öncesi yavru suları boşaldıktan sonra buzağıyı çok erken çekmekten sakınılmalı ve buzağının doğması için en az 2-2,5 saate gereksinim olduğunu unutmadan doğuma yardım edilmeli ve ilk defa doğum yapan düvelerde dikkat edilmelidir.

Doğum sonrası unutmamak gerekir ki; buzağı ölümlerinin %25 kadarı doğumu izleyen ilk haftalar içinde gerçekleşir. Doğum sonrasında alınacak bazı önlemler ile bu ölümler azaltılabilir. Bu önlemleri şöyle sıralayabiliriz:

Buzağının sorunsuz şekilde nefes aldığından emin olmalı, gerekirse suni solunum yaptırılmalıdır.
Buzağının göbek kordonu tendürdiyot içine daldırılmalıdır.
Doğum sonrası 30-60 dakika içinde buzağı ve anasının ayakta kaldığından emin olunmalıdır.
İneğin buzağıyı yalamadığı durumlarda buzağı kurulanmalıdır.
Doğum sonrası 30 dakika içinde ağız sütü verilmelidir. Bunun için meme başı iyice temizlenmelidir. Ayrıca süt ana memesi hizasında verilerek ısısı 35 C olmalıdır.
Buzağılara birden fazla inekten alınan sütün karışımının verilmesidir. Bunun önemi;
a) Sadece anneden alınan ağız sütüne göre hastalıklara karşıdaha etkili olmasıdır.
b) Ağız pisliğinin atılmasını sağlar ve yeni doğan buzağının tüm besin maddeleri ihtiyacını karşılar.
c) Hastalıklara karşı yüksek oranda bağışıklık maddeleri içerir. Bu bağışıklık maddeleri 24-36 saate kadar buzağı tarafından alınacaktır.
d) Buzağının ilk 2-3 günü boyunca günlük C.A’ nın %10-12′ si kadar ve sık sık (en az 4-5 defada) verilmelidir.

NEO-TM Vet

Standard
NEO-TM Vet Oral Çözelti Tozu
Veteriner Antihelmintik

BİLEŞİMİ 
Neo-TM Vet, 1g’ında181.447 mg Oksitetrasiklin baza eşdeğer, 186,10 mg Oksitetrasiklin hidroklorür, 127,038 mg Neomisin baza eşdeğer 204.90mg Neomisin sülfat içerir.

FARMAKOLOJİK BİLGİ 
Oksitetrasiklin, tetrasiklin grubuna bağlı geniş spektrumlu bir antibakteriyeldir. Oksitetrasiklin kendisine duyarlı mikroorganizmalara karşı ribozomunun 30 S Ribozomal alt ünitesine irreverziple bağlanmak suretiyle protein sentezini inhibe eder ve bakteriostatik bir etki gösterir. Oksitetrasiklin oral uygulamadan sonra sindirim sisteminden çok iyi emilir. Dolaşıma geçen kısım %20-40 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Karaciğer, böbrek, akciğer olmak üzere tüm vücut kesimlerine dağılır. İdrar ve safra ile vücuttan atılır.
Oksitetrasiklinin bakterilere olan etkisi aşağıdaki gibidir; Gram-pozitif aeroblar (Bacillus sp, Corynebacterium sp., Erysipelothrix rhusopathiae, Listeria monocytogenes ve Streptococcus sp.), Gram negatif bakteriler (Actinobacillus sp., Bordetella sp., Francisella tularensis, Haemophilus sp., Pasteurella mulltocida, Yersinia sp., Campylobacter fetus, Borrelia sp. ve Leptospira sp.,) anaeroblar (Actinomyces sp., Fusobacterium sp.,) ve Mycoplasma sp., Chlamydia sp., Ehrlichia sp., Coxiella burnetti ve Anaplasma’lara etkisi iyi derecededir. Kazanılmış direnç nedeniyle Staphylococcus sp, Enterococcus sp, E.coli, Klebsiella sp., Proteus sp., Salmonella sp., Bacteroides sp ve Clostridium sp.’ye etkisi değişkendir.
Pr.vulgaris, Ps.auriginosa, C.jejuni, Staph.aureus, Serratia sp, M.bovis, M.hypopneumoniae, Mycobacterium sp, strep.faecalis, Bac.fragilis tetrasiklinlere dirençli kabul edilir.
Neomisin sülfat, aminoglikozid yapılı bir antibiyotiktir. Bakterilerde 30 S ribozomal alt ünitesine bağlanarak protein sentezini bozar ve bakterisidal etkinlik gösterir. Aminoglikozidler aynı zamanda polizomları dağıtarak protein sentezini ve DNA replikasyonunu da önler. Neomisin gram negatif bakterilere (E.coli, Enterobakter aerogenes, Pasteurella sp, Pr.vulgaris, Salmonella sp, Shigella sp, H.influenza, Vibrio cholerae) ve bazı gram pozitif bakterilere (Staph.aureus, Strep.faecalis) karşı etkilidir.
Klebsiella sp., E.coli, Pseudomonas sp.’lerin duyarlılığı nispeten azdır. Strep.pyogenes, viridans grubu streptokoklar dirençlidir.
Neomisin sindirim kanalından yaklaşık sınırlı oranda (%3’e kadar) emilir. Bu nedenle enteritislere yol açan patojen bakterilere karşı etkilidir. Oral yolla alındıktan sonra sindirim kanalında 12 saat süreyle antibakteriyel etkinliğini korur.Barsaklarda önemli ölçüde parçalanmadan dışkı ile atılır.

ENDİKASYONLARI 
Kanatlılarda neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonlarında (CRD), sindirim sistemi enfeksiyonlarından mavi ibik, pullorum, tavuk kolerası, kanatlı tifosu, bakteriyel enteritisler ve enfeksiyöz sinovitis de kullanılır.
Ruminasyonu başlamamış kuzu ve buzağılarda, neomisin ve oksitetrasikline duyarlı bakterilerin neden olduğu solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonlarında kullanılır.

KULLANIM ŞEKLİ VE DOZU
Veteriner hekim tarafından başka şekilde tavsiye edilmediği taktirde;
Kanatlılarda ilacın uygulanması hayvanların belli bir süre susuz bırakıldıktan sonra, ilaçlı su
kısa bir sürede tüketilecek şekilde yapılmalıdır. İlaçlı su günlük olarak hazırlanmalıdır. Kuzu ve buzağılarda bir miktar su ile karıştırılır ve bekletilmeden içirilir. Tedaviye 3 gün süreyle devam edilmelidir.

Hayvan Türü Pratik Doz Sağaltım Süresi
Civciv 80 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Tavuk, Hindi 165 mg toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Kuzu 1,3 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün
Buzağı 1 g toz / kg canlı ağırlık 3 gün

ÖZEL KLİNİK BİLGİLER VE HEDEF TÜRLER İÇİN ÖZEL UYARILAR
Yeni doğanlarda özellikle doğumdan sonraki ilk 24-48 saat boyunca sindirim sisteminin emme yeteneğinin çok iyi olması nedeniyle, yetişkinlerde son derece sınırlı ölçüde emilen bazı maddeler yeni doğanlarda zehirlenmeye yol açabilecek ölçüde emilebilmektedir.Yeni doğanlarda bu husus göz önünde bulundurulmalıdır.
Oksitetrasiklin geniş spektrumlu bir antibakteriyel olduğu için rumen faaliyeti başlamış kuzu ve buzağılarda kullanılması rumen faaliyetlerini bozucu etki gösterebilir. Bu nedenle bu hayvanlarda kullanılması önerilmemektedir.

İSTENMEYEN ETKİLER
Tavsiye edilen dozlar ve kullanım süreleri itibariyle istenmeyen yan etkisi yoktur. Uzun bir süre kullanılması veya tedavinin sıklıkla tekrarlanması halinde sindirim bozuklukları gibi yan etkiler oluşabilir. Doz limitlerine uyulmalı ve ardı ardına 5 günden daha uzun bir süre kullanılmamalıdır. 
Neomisinin de dahil olduğu aminoglikozidler’in böbrek ve işitme organları üzerine istenmeyen etkileri görülebilir. Tavsiye edilen süreden daha uzun bir süre kullanılması veya tedavi kürlerinin sıklıkla tekrarlanması hallerinde barsak mikroflorasının doğal dengesi bozulabilir; sindirim bozuklukları ve konstipasyon gibi yan etkiler oluşabilir. 
Oksitetrasiklin çok genç hayvanlarda uzun süre kullanımı kemiklerde ve dişte diskolarasyona neden olabilir. Yüksek dozlarda uzun süreli kullanıldığında, önceden hepatik yetmezliği bulunanlarda ve gebe hayvanlarda yağlı hepatit dejenerasyona neden olabilir.

İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ
Mineral yem katkılarıyla bir arada kullanılmamalıdır. İki, üç değerli mineraller tetrasiklinlerin sindirim kanalından emilimini azaltırlar. Bu nedenle buzağı ve kuzulara süt ile birlikte verilmemelidir. Süt emmeden en az 2-3 saat önce veya sonra ilaç uygulanmalıdır.
Neomisinin ait olduğu aminoglikozidler yan etkileri nedeniyle diğer aminoglikozidlerle, nörotoksik, nefrotoksik, ototoksik tedavilerle eş zamanlı uygulanmamalıdır. Yine böbreklere zararlı etkileri olan sulfonamidler gibi ilaçlar ile nöromuskuler blokaj yapıcı diğer ilaçlar ve anesteziklerle birlikte kullanılmamalıdır. Furosemid, amfoterisin B, polimiksin B, vankomisin, sefolotrin ile birlikte kullanılmaları konsantrasyonlarda divalan mineral ihtiva eden ortamlarda neomisinin antibakteriyel etkisi azalır. 
Oksitetrasiklin, ampisilin sodyum, amikasin sülfat, penisilin, karbenisilin sodyum, kloramfenikol sodyum süksinat, kloksasilin sodyum, meperidin HCl, metisilin sodyum, novabiosin sodyum, oksasilin sodyum, sefalosporinler, sulfadiazin, sodyum barbitüratlar, fenitoin, sodyum proklorperazin, pentobarbital sodyum, prometazin, kalsiyum bileşikleri, hidrokortizon sodyum süksinat, metilprednisolon sodyum süksinat, B grubu vitaminler ile geçimsizlik gösterir.

DOZ AŞIMINDA BELİRTİLER
Önerilen dozlarda hedef türlerde kullanımı güvenlidir. Yüksek dozlarda ototoksisite, nefratoksisite, şiddetli ishal, iştahsızlık ve kusmaya neden olabilir.

GIDALARDA İLAÇ KALINTI UYARILARI İLAÇ KALINTI ARINMA SÜRESİ (İ.K.A.S.): 
İlaç Kalıntı Arınma Süresi (i.k.a.s); tedavi süresince ve ilaç uygulamasından sonra buzğı ve kuzular 10 gün, kanatlılar 14 gün geçmeden kesime sevk edilmemelidir. Tedavi süresince ve son ilaç uygulamasından sonra 14 gün boyunca elde edilen yumurtalar insan tüketimine sunulmamalıdır.

KONTRENDİKASYONLARI
Karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.
Atlarda mikrobiyal floranın bozulmasına neden olabilir. 
Tavşan, kobay ve hemsterlerde de gastrointestinal floranın bozulmasına yol açabileceği için kullanılması önerilmez.
Rumeni gelişmiş hayvanlarda sakıncalı olabileceği için gelişkin ruminantlarda kullanılması önerilmez. 
Ototoksik olduğu bilinen ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.
Neomisin ve oksitetrasikline hassasiyeti olan hayvanlarda kullanılmamalıdır.

GENEL UYARILAR 
Kullanmadan önce ve beklenmeyen bir etki görüldüğünde veteriner hekime danışınız. Çocukların ulaşamayacağı yerde ve gıdalardan uzakta bulundurunuz.

MUAFAZA ŞARTLARI VE RAF ÖMRÜ 
Raf ömrü üretim tarihinden itibaren 2 yıldır. Serin ve direk ğüneş ışığından koruyarak, oda sıcaklığında (15-25 ºC’de) saklayınız.

TİCARİ TAKDİM ŞEKLİ 
Karton kutu içerisinde 20, 50, 100 ve 250 gramlık beyaz plastik şişede.

SATIŞ YERİ VE ŞARTLARI 
Veteriner hekim reçetesi ile eczane ve veteriner hekm muayenehanelerinde satılır (VHR).

LEPTOSPİROSİS

Standard

Leptospirosis sığır, koyun, keçi, domuz, at, köpek ve insanlarda görülen zoonoz bir hastalıktır. Hastalık, akut, subakut ve kronik seyirli olabilir. Bulaşma çiftleşme ile, inhalasyon ile, mikroplu materyalle direk temas ile, bulaşık su, yem, süt vs.’ nin sindirim yolu ile alınması sonucu meydana gelir. Bulaşma kongenital olabildiği gibi kan emici artropotlar ve rezervuar hayvanlar aracılığı ile de olabilmektedir. Başlıca klinik belirtileri ateş,  septisemi,  sarılık,  hemolitik anemi ve aborttur.

Hastalık yüksek ateşle başlar. Bu dönemde leptospiralar kanda bulunur. Sonraki dönemde böbreklere ve karaciğere yerleşir. Buna bağlı olarak sarılık, hemoglobinüri görülür. Ayrıca anemi, abortus ve mastitiste oluşabilir. Bazı hayvanlarda leptospiral meningitis ve nekrotik dermatitis oluşur. Kulaklar ve inguinal bölge  derisi kabuklanır ve kuru bir görünüm alır.

Etken

Sığırlarda genellikle leptospira pomona‘dır. Suda,  rutubetli zeminde ve hayvanların iç organların iç organlarında uzun süre canlı kalabilir. Kuraklığa karşı dayanıksızdır. Etkenler rutubetli yerlerde 180 gün kadar yaşayabildiği halde kurutulmuş toprakta 30 dakikada ölürler. Yüzlek sularda uzun süre yaşayabilirler. 50°C’de 10 dakikada 60°C’de ise 10 saniyede ölürler.

Et muayenesi bulguları

Kesimden sonra yapılan muayenede tipik olan vakalarda özellikle yutak,  boyun ve göğüs bölgelerinde,  deri altında,  ayrıca mezenterium ve perineal bağ dokusunda ve epikard altında kırmızımtırak,  seröz ve jelatin benzeri sıvı toplanması görülür. Karaciğer çok defa büyümüştür,  koyu sarı bir renktedir. Safra kesesi koyu ve yapışkan bir safrayla doludur. Böbrekler koyu esmer ve bazen de siyah bir renk göstermekle beraber aynı zamanda birçok hemorajiler vardır. Böbreklerde değişiklik özellikle kortikal bölgede olup  burada nekrotik odaklar görülür. İdrar kesesi hemoglobinli (kırmızı) bir idrar taşır. Sindirim sisteminde akut kataral gastroenteritis lezyonları ve bazı vakalarda hemorajik enterit bulunur. Perakut şekillerde özellikle perikard’ta,  dalakta büyümüş olan lenfatik bezlerde kanamalar görülmesi karakteristiktir. Myokard’da parankimatöz dejenerasyon vardır. Dalak çok defa büyümemiştir. Deri altında ikterus dikkat çeker.

Anemi, sarılık, subseröz ve submukoz hemorajiler, böbreklerde büyüme, kapsulası altında nekrotik odaklar, iç organlarda (karaciğer, böbrek, kalp, akciğer, bağırsak) kanamalar dikkati çeker. İdrar kesesinde kırmızı renkli bir idrar vardır.

Marazi madde seçimi ve gönderme şekli

Şüpheli hayvanlardan kan serumu gönderilir. Kan serumu hemolizsiz olmalıdır. Ayrıca kan serumuna mümkünse 1/10000 oranında koruyucu olarak mertiolat katılması uygundur. Kan serumu hasta hayvanlardan olmak üzere hastalığın başlangıcından en az 2 hafta sonra ve antibiyotik kullanılmadan evvel alınmalıdır. Ateşli devrede (Leptospiraemia döneminde, genellikle 7-10 gün ) aseptik koşullarda alınan defibrine kan, leptospiruria döneminde (hastalığın 2.haftasındaki periyot) aseptik koşullarda ve sonda ile alınan idrar gönderilebilir. Ölen hayvanlardan ise idrar kesesinden steril şırınga ile çekilen idrar, böbrek, karaciğer, serebrospinal sıvı, beyin, atık fetus ve süt marazi madde olarak gönderilebilir. Organ örnekleri laboratuvara en fazla 6 saat içinde ulaştırılmalı, histopatolojik muayeneler için %10 formollu tuzlu su içinde gönderilmelidir.

Etler hakkında karar

Kesimden sonra yapılan muayenelerde  leptospirosis teşhis edildiği zaman etler hakkında karar aşağıdaki şekillerde karar verilir:

a.Gövde ve organlarda şiddetli ikterle beraber patolojik bozukluklar varsa etler imha edilmelidir.

b.Eğer patolojik bozukluklar çok hafifse,  etler ancak sterilize edildikten sonra verilmesi uygundur.

GRİP ve NEZLE

Standard

Grip mi yoksa nezle mi olduğunuzu nasıl anlarsınız ?

iki hastalık arasındaki farklar ve korunma yolları aşağıda belirtilmiştir:

Grip:

Grip ve nezle ayni yollardan kişiden kişiye geçer. Hastaların öksürüp aksırmasından havaya mikroplu su damlacıkları dağılır ve bunlar diğer kişilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygındır. Bazı kişilerde, özellikle 65 yaşın üstünde olanlarda zatürree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarında ölüme neden olabilir.

Belirtileri:

Grip ateş, titreme, kaslarda ağrı, ağızda ve boğazda kuruluk, baş ağrısı, öksürük ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazı kişilerde kusma görülebilir. Genellikle 7-10 gün sürer.

Korunma Yolları:

Grip bir çoğumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazı kişiler için hastalık tehlikelidir ve bu kişilerin her yıl gribe karşı aşı olmaları gerekir. Bunlar arasında: – 65 yaşın üzerinde olan kişiler – Astım dahil kronik akciğer hastaları – Kalp ve böbrek hastaları ve – Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçları kullanan hastaları sayabiliriz. Her zaman kendinizi sağlıklı hissetseniz bile eğer risk grubu içinde iseniz, doktorunuzdan size aşı yapmasını rica etmelisiniz. Aşı, size grip mevsimi başlamadan önce bağışıklık sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aşısı, yaşlı kişilerle veya bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerle ilgilenen sağlık görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aşısı, gebe kadınlar ve yumurtaya alerjisi olan kişiler için uygun değildir. Gribi önlemenin diğer yoları arasında gripli kişilerden uzak durmak, öksürenlerin ve aksıranların bulunduğu kalabalık yerlere gitmemek ve bulunmamaktır. Bazen mikroplar vücudumuza ellerimizden geçtiğinden, ellerimizi sik sik yıkamak faydalı olabilir. Olabildiğiniz kadar sağlıklı olmaya çalışın, sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanırlar), yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.

Grip Olunca:

Ateşiniz normal düzeyine inip bu seviyede yaklaşık 48 saat kalıncaya kadar yataktan çıkmayın. Yatak istirahatı vücudunuzun virüsle savaşmasına yardımcı olur. Bol bol sıvı şeyler için. Ateş için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanılabilir, ancak çocuklarda aspirin kullanmayın. Belirtiler kötüleşirse, (örneğin nefes almakta güçlük, öksürürken sarimsi veya yeşilimsi balgam, şiddetli baş ağrısı, aşırı su kaybı gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.

Nezle

çocuklar yılda ortalama 10 defa, büyükler ise 2-3 defa nezleye yakalanırlar. Hastalığın en kötü belirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler arasında hafif ateş, baş ağrısı, burun akması ve aksırma sayılabilir. önlem ve tedavi gripte olduğu gibidir. Ancak nezlenin aşısı yoktur ve genelde hastalara yatak istirahatı gerekmez. Gripte olduğu gibi, nezleye tutulduğunuz zaman da başkalarından uzak kalarak hastalığın onlara bulaşmasını engellemelisiniz.

GRİP 

Özellikle içinde bulunduğumuz günlerdeki başlıca problemimiz.Dersleri kaçırma,işten uzaklaşma ve sosyal hayattan soğumamızın nedeni.Grip ve soğuk algınlığını ayırdetmek önemli.Çünkü grip özellikle çocuklarda ve yaşlılarda sorunlara yol açabilen bir hastalık.Bu sorunlara yazının grip bölümünde değineceğiz.İlk önce soğuk algınlığını tanıyalım.



Influenza ( Grip ) :

Belirtiler: Hızla gelişen solunum yollarının viral kaynaklı infeksiyondur.Bulguları arasında viral kaynaklı ateş ( bakteriyel ateşlerin aksine nabız sayısı fazla yükselmemiştir) öksürük,kırıklık ve baş ağrısı vardır.Virüs yerleştikten 48 saat sonra bulgular ortaya çıkar.Hastalık daha önce grip geçirmiş kişilerde soğuk algınlığı gibi geçebilir.Normal kişilerde ateş 39-39.5 dereceye kadar yükselir.Güçsüzlük,ağrılar ( sıklıkla sırtta ve bel bölgesinde ) erken bulgulardır.Baş ağrıları önemlidir.Sıklıkla başağrısıyla beraber ışıktan rahatsız olma ve göz arkası ağrılar da görülür.Başta üst solunum yolları rahatsızlıkları ön plandadır ( Boğazda rahatsızlık hissi,kuru öksürük vs.).Bir süre sonra alt solunum yolu bulguları ortaya çıkar.Öksürük balgamlı ve sürekli hale gelir.

Süreç: Akut semptomlar 2-3 gün içinde geriler ateş ise komplikasyonsuz olarak 5 gün sürebilir.Eğer ikinci haftada öksürük devam ediyorsa ve ateş artmışsa gribe eklenmiş bakteriyel bir enfeksiyon düşünülür.Eğer pnönomoni ( Akciğer Dokusunun İltihabı ) gelişirse öksürük kötüleşir ve öksürükle birlikte kan ve irin gelebilir.Bunun gibi durumlarda hemen doktara danışılmalıdır. Komplikasyonlar: Grip özellikle 12 aylıktan küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük erişkinlerde ciddi komplikasyonlara yol açar.Özellikle kronik kalp hastalığı ve solunum problemleri olanlarda hayatı tehdit edecek ciddiyetde komplikasyonlar gelişebilir.Böyle durumlarda hastane tedavisi şarttır.

Korunma : Aşılama özellikle şu kişilere önerilmektedir fakat gribe karşı önlem almak isteyenlerde aşıyı uygulatabilir.

  • Kronik kalp veya akciğer hastalığı bulunanlar
  • 65 yaş ve üstündekiler
  • Herhangibir kronik hastalığı bulunanlar
  • Riskli gebeler ve kış aylarında gelişimin 3.haftasında bulunacak gebeler

Yukarıdaki sınıflama içersine dahil gruba gripteki bakteriyel infeksiyonlar arasında en sık görüleni olduğu için pnömokok aşısı da uygulanabilir.Aşı sonbaharda uygulanmalıdır.Max etkinliğine 2 hafta içinde ulaşır.İlaç tedavisi soğuk algınlığındaki tedaviye benzerdir.Su buharı soğuk algınlığında olduğu gibi gripte de faydalıdır.Solunum yolu semptomlarını hafifletir.Kuruluk hissini azaltır.Bakteri infeksiyonu başlamışsa boğazdan kültür alınıp bakteriye özgü tedaviye başlanır.

Dikkat! Lütfen doktora danışmadan rastgele antibiyotik kullanmayın.Bu hem tedavi süresini uzatacak hem de direnç gelişmesi nedeniyle sonraki infeksiyonlarda yan etkileri daha fazla olan ağır antibiyotiklerin kullanılmasını gerektirecektir ! Komşunuzda veya akrabanızda bir ilacın işe yaraması sizde etkili olacağı anlamına gelmez.Çünkü tıpta hastalık değil hasta vardır.

Parainfluenza ve Adenovirüsler de soğuk algınlığına benzer semptomlara yol açabilirler fakat nadir görüldüklerinden bu yazıda açıklanmamışlardır.Ayrıntılı bilgi kaynakta mevcuttur.