Tag Archives: bile

BOVINE SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY (BSE)

Standard

Yavaş virüs  enfeksiyonu  olarak  sınıflandırılabilecek  olan  bu hastalık  insanlarda;  Kuru,  Creutzfeldt-Jacob  (C-D)  ve  Gertsmann-Straussler-Scheinker  sendromu  (GSS),  koyun  ve  keçilerde;  scrapie ve  sığırlarda  ise  BSE  (BOVINE  SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY) adı  altında  birbirine  benzer  bulgularla  seyretmektedir. BSE;  Sığırlarda  davranış  ve  hareket  sistem  bozuklukları  ile karakterizedir.  ilerleyici  sinir hücresi dejenerasyonu sonucu,  sinir sisteminde mikroskobik olarak  değerlendirilebilen  sünger  görünümüne yol  açan  öldürücü  bir  hastalıktır.

Etken

Etkenin  virüs,   virion  veya  prion  olduğuna  dair  3  farklı  teori mevcuttur. virüs  teoriye  göre  etken  nukleik  asitten  ibarettir. Etrafında  bir  protein  tabakası  vardır.  Gerek  virüs  gerekse  virion teorisi  yeterli  belgeler  sunamamaktadır. Prion  (olağan  dışı  virüs)’lar  ise  en  küçük  viruslardan  bile  100  defa daha  küçük  fiziksel  ve  kimyasal  etkilere  karşı  oldukça dayanıklı,  protein  yapılardır.

Klinik  bulgular

Klinik  bulgu  olarak  hayvanda  durgunluk,   endişe,  iştahsızlık,  ve  bakışları  sabit  bir  noktaya  yönelmesi,   davranış  bozuklukları  söz konusudur. Kulaklar  birbirinden  bağımsız  şekilde  sağa  sola  hareket eder.  Ayaklar  biraz  açık  ve  bel  kamburdur.  Hızlı  yürütüldüğünde  arka bacaklarda  yalpalama  olur,  yürürken  yan  yana  gider. Belirli  kas gruplarını  kapsayan  kas  kasılmaları  30  saniye  kadar  devam  eder, daha sonra  başka  bir  kas  grubuna  atlar. Yürürken  baş  ve  boyun  hafifçe  yana doğru  dönük  durur. Dudaklar  yana  çekilebilir,  burunda  kaşınma  hissi vardır.  Arka bacaklarda  hareketlerin  bariz  olarak  azaldığı  görülür, beton zeminlerde  kayarlar. Hayvanların  süt  verimi  düşer  ve  bu  hastalık  boyunca azalmaya  devam  eder .BSE  bulguları  ketozis,   bakır  eksikliği,   listeriosis  ve  kuduz  ile benzerlikler  gösterir.  Klinik  şüphede  göz  önünde  bulundurulmalıdır.

Hastalık  genellikle  2-11  yaş arasındaki  sığırlarda  görülmektedir. Hastalığın  inkübasyon  süresinin  22  ayla  15  yıl  arasında  olduğu  tahmin edilmektedir. Hastalık  tanımlandıktan  sonra  3  hafta  ile  8  ay içerisinde  ölümle  sonuçlanır. BSE’de  etken  antikor  oluşturmamaktadır bu  nedenle  kesin  teşhis  postmortal olasıdır.

Etler hakkında

Halk  sağlığı  söz  konusu  olduğu  ve  insan  sağlığı üzerinde  varsayımlarla  hareket  edilemeyeceği  için  hastalık  teşhisi konulan  ve  hastalık  bulaşması  şüpheli  hayvanların  tümünün  imha edilmesi  gerekmektedir.

HSZY. (Sığırların Süngerimsi Beyin Hastalığı)

Madde 124- laboratuar raporuna bağlı olarak sığırlarda BSE hastalığı tespit edildiğinde hayvan sağlık zabıtası komisyonu toplanarak hastalık çıkış kararı alır ve ilan eder.

a) Bir işletmede,  BSE’li ve BSE’den şüpheli hayvanlar tespit   edildiğinde itlaf edilir ve yakılarak gömülür.

b) BSE tanısı konan hayvanlarla geçmişte ortak yem tüketen  hayvanların pedigri kayıtlarına “BSE Bulaşmış Olabilir”şeklinde bir ifade işlenir ve BSE tablosu açısından bu hayvanlar yaşamları boyunca izlenir.

Bakanlık hastalıkla ilgili gerek gördüğü her türlü mücadele  esaslarını tespit ederek valiliklere bildirir.”

 

KUDUZ (RABİES)

Standard

Etken

Etkeni neurotrop,  filtreden geçebilen yuvarlak ve merkezi sinir sistemine yerleşen Rhabdoviridae ailesinden Lyssavirus’tur. 52- 58°C’de 30 dakikada ve 80°C’de 2 dakikada ölürler.

Kesim öncesi muayene bulguları

Tüm sıcak kanlı hayvanlarda görülür. Soğuk kanlı hayvanlar (yılan, timsah, kurbağa) vücutlarında virüsü taşımalarına rağmen hastalığa yakalanmazlar. 5-8 gün içinde ölüm görülür. Bulaşma, virüsün kuduz hayvanın salyasında olduğu dönemde başka bir hayvanı ısırmasıyla olur. Virüs sağlam deriden organizmaya giremez. Klinik belirtiler bütün hayvanlarda aynı olmasına rağmen bazı ufak farklılıklar vardır. Kuduz hayvanın ısırmasını izleyen 14-90 gün içinde hastalık 2-3 gün süren sakin kuduz dönemi ile başlar. Bu dönemde hareketlerde, huyda değişiklikler ve allotriofaji görülür. Daha sonra 3-4 gün süren hayvanın eksitasyonu, sese ve ışığa karşı duyarlılığının gözlendiği saldırgan dönemle devam eder. 2-3 gün süren ve hayvanın ölümü ile sonuçlanan paralitik devrede çenedeki felçten dolayı ağız kapanmaz, devamlı salya akar, su ve yiyecek alamayan hayvan zayıflayarak ölür.

Marazi madde seçimi ve gönderme şekli

Eğer şartlar uygunsa kafatası açıldıktan sonra beynin yarısı %50 gliserinli tuzlu su diğer yarısı %10 formol içinde gönderilmelidir. Otopsi yapma olanağı yoksa ; yakın mesafelerde baş iç içe yerleştirilmiş 2-3 naylon torba içerisinde elden gönderilir. Uzak mesafelerden gönderilecek baş bolca tuzlanarak bir naylon torbaya konulmalı ve ağzı lehimli buz dolu bir teneke içinde gönderilmelidir

Et muayenesi bulguları

Genellikle kuduza özgü mikroskobik belirtiler yoktur. Bağırsaklarda gastroenteritis,  mukozalarda kanamalar, karaciğer,  dalak ve böbreklerde hiperemi, idrar kesesinin boş olması genel belirtiler olarak sayılabilir. İlerlemiş olaylarda beynin cornu ammonis bölgesinde negri cisimciğinin görülmesi teşhis için en emin yoldur.

Etler hakkında karar

Ayakta muayenede kuduz teşhis edilen hayvanların kesimi yasaktır. Kesimden sonra kuduz teşhis edilirse kan dahil vücut imha edilir. Kuduza yakalanmış olan hayvanlar ile,  şüpheli olanların kesilmeleri etlerinin,  sütlerinin ve diğer kısımlarının tüketilmesi yasaktır. Kuduz hastalığına  yakalanmış hayvanlar tarafından ısırılan hayvanlar tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir.

HSZY (Kuduz Hastalığı) Madde 119 – Kuduz hastalığı çıktığını haber alan hükümet veteriner hekimi derhal hastanın bulunduğu yere gider ve hastalık çıkış raporu düzenler. Hayvan sağlık zabıtası komisyonu hastalık çıkış kararını alır ve ilan eder.

a)        Kuduz hastalığına yakalanmış ve kuduz hayvan tarafından ısırılan hayvanlar tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir. Ancak,  kuduz hayvan tarafından ısırılan hayvanların sahipleri öldürülmelerine rıza göstermez ise,  en geç 5 gün içinde kuduz aşısı ile tedavi altına alınmak şartıyla,  hayvan nev’ilerine göre  bu Yönetmelikte belirtilen karantina süresince masrafları hayvan sahibine ait olmak üzere karantinaya alınır. Hükümet veteriner hekimi gerekli kontrolu yapmakla yükümlüdür.

b)       Kuduz hastalığına yakalanmış hayvan,  insanları da ısırmış ise hükümet veteriner hekimi durumdan mahalli sağlık teşkilatını haberdar etmekle yükümlüdür. Isırma olayı mevcut olmasa bile il veya ilçe müdürlüklerinin hayvanlarda kuduz hastalığının çıktığını sağlık teşkilatına bildirmesi zorunludur.

c)        Kuduz hastalığı çıkan yerdeki sahipsiz ve başıboş köpekler köylerde muhtar ve ihtiyar heyetince,  kasaba ve şehirlerde belediye zabıtasınca tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir.

d)       Kuduz hastalığının bulaşmasından şüphe edilen hayvanlar da tazminatsız olarak öldürülür ve imha edilir. Sahipleri öldürülmelerine rıza göstermez ise en geç 5 gün içinde kuduz aşısı ile tedavi altına alınarak et yiyenler,  tek tırnaklılar ve sığırlar altı ay; koyun,  keçi,  domuz ve kanatlılar üç ay masrafları sahibine ait olmak üzere karantinaya alınır. Hükümet veteriner hekimi gerekli   kontrolu yapmakla yükümlüdür.

e)        Kuduz hastalığından şüphe edilen hayvanlar şehir ve kasabalarda belediyeler,  köylerde muhtarlıklar tarafından yaptırılan kapalı yerlerde 10 gün müddetle müşahedeye alınır. Müşahede sonunda kuduz hastalığının belirtisini göstermeyen hayvanlar hastalıksız sayılır. Müşahede masrafları sahibine aittir.

f)        Kuduz hastalığına yakalanmış veya hastalıktan şüpheli bir köpek müşahede  yerinden kaçar ve bulunamaz ise o mıntıkanın on kilometrelik çevresindeki sahipsiz ve başıboş köpekler öldürülür ve imha edilir. Sahipli köpekler zincire bağlanır. Çoban köpekleri sürülerin bulunduğu yerde serbest bırakılır.

g)       Sahipli kedi ve köpeklerin kuduz hastalığına karşı aşılanması mecburidir. Şehirlerde belediyelerce,  köylerde muhtarlıklarca sahipli köpek ve kedilerin kaydı tutulur. Bu kayıtlar hükümet veteriner hekimince denetlenir. Köpekler üç  aylık kediler altı aylık olduklarında ilk defa aşılanırlar. Her yıl aşı tekrarlanır. Aşılanan hayvanlar için aşı belgesi düzenlenir. Belgesizler öldürülür ve imha edilir.

h)       Kuduz hastalığından veya bulaşmadan şüphe edilen hayvanların bulundukları yerin dışına çıkarılmasına izin verilmez. Bu hayvanların kesilmesi ve etlerinin tüketilmesi yasaktır,  sütleri imha edilir.

i)         Belediyeler ve köy muhtarlıkları kuduz hastalığından veya bulaşmadan şüpheli hayvanların müşahedeye alınabilecekleri yeri temin etmek zorundadır.

j)         Kuduz hastalığına yakalanmış veya hastalıktan şüpheli hayvanların kadavraları,  derileri ile birlikte imha edilir.

k)       Kuduz hastalığının kesin teşhisi için,  hastalığa el koyan veterinerlikçe ölen veya öldürülen hayvanın başı bolca tuzlanıp,  plastik torbaya sardırılır. Teneke kutu içerisinde veya tahta kutuda laboratuara gönderilir. Ambalaj üzerine kuduz kelimesinin belli olacak şekilde yazılması zorunludur.

l)         Kuduz veya kuduz hastalığından şüphe edilen hayvan tarafından ısırılan hayvanlara beş gün içinde küratif aşı,  tarifnamesine göre yapılır.

m)      Kuduz hastalığı sebebi ile konulan karantina tedbirleri hastalığa yakalanan hayvan; et yiyen,  tek tırnaklı ve sığır ise altı ay sonra; koyun,  keçi,  domuz ve kanatlılarda üç ay sonra dezenfeksiyon yapılarak kaldırılır.

n)       Kuduz hastalığı ile mücadele ilgili bakanlıklarla yapılacak müşterek çalışma esasları düzenlenecek protokollerle belirlenir.

AİDS

Standard

AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde keşfedilmiştir. Keşfinden hemen sonra hızla yayılarak; erkek, çocuk, siyah, beyaz, Latin, Asyalı, zengin, fakir demeden bir çok insanın ölümüne neden olmuştur. Günümüze kadar AIDS’ten 225.000 kişinin öldüğü kaydedilmiştir. Bu sayı her 13 ila 15 ayda ikiye katlanmaktadır.

AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. AIDS’ten korunmak bu tehlikeli ve ölümcül virüsün yayılmasını önlemek için uygulanabilecek tek yoldur. HIV, Human Immune Deficiency Virus, vücut bağışıklık sistemi virüsü, AIDS tamamen vücut bağışıklık sistemi ile ilgili olduğundan, hastalığa sebep olan virüse bu isim verilmiştir. Virüs, insan vücudunun hastalıklara karşı direncini sağlayan bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmektedir. Vücut bağışıklık sisteminin etkisiz hale gelmesi, virüsten etkilenmeden önce kolayca başedebildiği deiğer hastalık mikroplarıyla artık çarpışamayacak duruma gelmesi demektir. Bu da basit bir enefeksiyonun bile ölümcül hale gelmesine sebep olabilir. AIDS hastalarının yarısından çoğu bağışıklık sistemlerinin etkisiz hale gelmesi yüzünden basit enfeksiyonlara yenilerek hayata veda etmişlerdir.

İnsan vücudu bir defa HIV virüsü ile enfekte olmuşsa artık bu virüsün hiçbirşekilde yok edilmesi yada vücuttan atılması mümkün değildir. Fakat, virüsün etkilerine engel olmak için bir takım ilaçlar geliştirilmiştir. Bunlardan ilki ve ençok bilineni AZT (Zidovudine) adı verilen ilaçtır. Bu ilaç virüsün çoğalmasını engellemektedir. AZT AIDS virüsünün meydana getirdiği belirtilerin görünmesini engellemekte ve AIDS’li hastanın yaşamının kısmen de olsa uzamasını sağlamaktadır.

Bilim adamları AIDS’le savaşabilmenin diğer yollarını aramaya devam etmektedirler. Son yıllarda bu konuda büyük gelişme kaydedilmiştir. AIDS’e karşı korunmak için aşıların testleri halen deneysel aşamadadır. 1990 yılının başlarından itibaren bu konuda başarılı sonuçlar kaydedilmektedir.

AIDS dokunma, öpüşme, solunum gibi dış kontaklarla bulaşan bir hastalık değildir. Bu nedenle insanların AIDS’li hastalara yaklaşmaması ya da onları toplumdan dışlaması hem gereksiz hem de yanlış bir tutumdur. Çünkü AIDS’li bir hastaya dokunarak veya yanında bulunarak AIDS’e yakalanmanın mümkün değildir. Ayrıca AIDS evcil hayvanlardan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak ya da bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez. Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması ya da yersiz bir kaygıya neden olunması çok yanlıştır. AIDS’in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyuşturucu kullanıcılarının enjektörlerini paylaşması ve çok da az olsa kan transferidir. Ne yazık ki, AIDS hastalığına yakalanmış hamile bir kadının daha doğmamış bebeği de bu hastalığa yakalanmış demektir.

Neden AIDS’i daha önce duymamıştık? AIDS 1981 yılına kadar tanımlanmış bir hastalık değildi. AIDS’in izinin sürülmesi doktorların bu bilinmeyen hastalığı yeterli derecede tanımasıyla başladı. AIDS’in ilk rastlandığı 1981 yılında ABD’de 316 kişinin AIDS hastalığına yakalandığı tespit edilmiştir. Beş yıl sonra 1986 Ağustos’unda 23.000 vaka rapor edilmiştir. Hastalığın artışı büyük bir hızla devam etmiş ve 1990’larda sadece ABD’de 60.000 nin üstünde AIDS hastası tespit edilmiştir. Bu hızlı artış, bilim adamları, doktorlar ve hükümetler için bir alarm sinyali olmuş ve onları konuyla ciddi biçimde ilgilenmeye itmiştir.

AIDS’in gerçek kökeni bilinmemektedir. Çünkü AIDS yeni gelişmiş bir hastalıktır. AIDS’in kökeni hakkındaki en geçerli görüş hastalığın Afrika kökenli olduğudur. Afrika’da ki yeşil maymunların taşıdığı bir virüs insanlarda rastlanan AIDS virüsüne çok benzemektedir. Bilimsel tahminler maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda organizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve burdanda insanlara geçtiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Görülen mutasyonun çok nadir olduğu da görüşler arasında yer almaktadır.

Bir başka görüş ise virüsün biyolojik silah olarak üretilmek istendiği fakat sonucun etkisi uzun sürede görüldüğü için araştırmalara devam edilmediği, ve bir ara nasıl olduysa labaratuvar dışına çıkarılarak insanlara bulaştırıldığı üzerinedir. Yeşil maymunlar Afrika’nın çoğu bölgesinde lezzetli bir yemek olarak görülmektedir. Virüsün maymunlardan insana iyi pişmemiş organlardan ya da etlerin pişirilmeye hazırlanırken meydana gelebilecek kesik vb. gibi yaralardan bulaşmış olabileceği de düşünülmektedir. Çünkü bilindiği gibi virüsün bulaşma yollarının en önemlilerinden biri kandır. Hastalığın ilk insana bulaşması böyle olmuştur. Bundan sonra hastalık diğer insanlara seksüel birleşme ve uyuşturucu kullanımı ve kan transferleri sırasında yayılmıştır. Afrika devletlerinin bir çoğu bu görüşün mantıklı olduğunu savunmaktadır. Bu olayların hiçbiri ırkla ilgili değildir. Şunu unutmamak gerekir ki tek bir kişi değil tüm insanlık AIDS’in gelişmesinden sorumludur ve bizde bu sorumluluğu paylaşmaktan ve bu öldürücü virüsün yayılmasını engellemekten sorumlu sayılırız.

GRİP ve NEZLE

Standard

Grip mi yoksa nezle mi olduğunuzu nasıl anlarsınız ?

iki hastalık arasındaki farklar ve korunma yolları aşağıda belirtilmiştir:

Grip:

Grip ve nezle ayni yollardan kişiden kişiye geçer. Hastaların öksürüp aksırmasından havaya mikroplu su damlacıkları dağılır ve bunlar diğer kişilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygındır. Bazı kişilerde, özellikle 65 yaşın üstünde olanlarda zatürree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarında ölüme neden olabilir.

Belirtileri:

Grip ateş, titreme, kaslarda ağrı, ağızda ve boğazda kuruluk, baş ağrısı, öksürük ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazı kişilerde kusma görülebilir. Genellikle 7-10 gün sürer.

Korunma Yolları:

Grip bir çoğumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazı kişiler için hastalık tehlikelidir ve bu kişilerin her yıl gribe karşı aşı olmaları gerekir. Bunlar arasında: – 65 yaşın üzerinde olan kişiler – Astım dahil kronik akciğer hastaları – Kalp ve böbrek hastaları ve – Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçları kullanan hastaları sayabiliriz. Her zaman kendinizi sağlıklı hissetseniz bile eğer risk grubu içinde iseniz, doktorunuzdan size aşı yapmasını rica etmelisiniz. Aşı, size grip mevsimi başlamadan önce bağışıklık sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aşısı, yaşlı kişilerle veya bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerle ilgilenen sağlık görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aşısı, gebe kadınlar ve yumurtaya alerjisi olan kişiler için uygun değildir. Gribi önlemenin diğer yoları arasında gripli kişilerden uzak durmak, öksürenlerin ve aksıranların bulunduğu kalabalık yerlere gitmemek ve bulunmamaktır. Bazen mikroplar vücudumuza ellerimizden geçtiğinden, ellerimizi sik sik yıkamak faydalı olabilir. Olabildiğiniz kadar sağlıklı olmaya çalışın, sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanırlar), yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.

Grip Olunca:

Ateşiniz normal düzeyine inip bu seviyede yaklaşık 48 saat kalıncaya kadar yataktan çıkmayın. Yatak istirahatı vücudunuzun virüsle savaşmasına yardımcı olur. Bol bol sıvı şeyler için. Ateş için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanılabilir, ancak çocuklarda aspirin kullanmayın. Belirtiler kötüleşirse, (örneğin nefes almakta güçlük, öksürürken sarimsi veya yeşilimsi balgam, şiddetli baş ağrısı, aşırı su kaybı gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.

Nezle

çocuklar yılda ortalama 10 defa, büyükler ise 2-3 defa nezleye yakalanırlar. Hastalığın en kötü belirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler arasında hafif ateş, baş ağrısı, burun akması ve aksırma sayılabilir. önlem ve tedavi gripte olduğu gibidir. Ancak nezlenin aşısı yoktur ve genelde hastalara yatak istirahatı gerekmez. Gripte olduğu gibi, nezleye tutulduğunuz zaman da başkalarından uzak kalarak hastalığın onlara bulaşmasını engellemelisiniz.

GRİP 

Özellikle içinde bulunduğumuz günlerdeki başlıca problemimiz.Dersleri kaçırma,işten uzaklaşma ve sosyal hayattan soğumamızın nedeni.Grip ve soğuk algınlığını ayırdetmek önemli.Çünkü grip özellikle çocuklarda ve yaşlılarda sorunlara yol açabilen bir hastalık.Bu sorunlara yazının grip bölümünde değineceğiz.İlk önce soğuk algınlığını tanıyalım.



Influenza ( Grip ) :

Belirtiler: Hızla gelişen solunum yollarının viral kaynaklı infeksiyondur.Bulguları arasında viral kaynaklı ateş ( bakteriyel ateşlerin aksine nabız sayısı fazla yükselmemiştir) öksürük,kırıklık ve baş ağrısı vardır.Virüs yerleştikten 48 saat sonra bulgular ortaya çıkar.Hastalık daha önce grip geçirmiş kişilerde soğuk algınlığı gibi geçebilir.Normal kişilerde ateş 39-39.5 dereceye kadar yükselir.Güçsüzlük,ağrılar ( sıklıkla sırtta ve bel bölgesinde ) erken bulgulardır.Baş ağrıları önemlidir.Sıklıkla başağrısıyla beraber ışıktan rahatsız olma ve göz arkası ağrılar da görülür.Başta üst solunum yolları rahatsızlıkları ön plandadır ( Boğazda rahatsızlık hissi,kuru öksürük vs.).Bir süre sonra alt solunum yolu bulguları ortaya çıkar.Öksürük balgamlı ve sürekli hale gelir.

Süreç: Akut semptomlar 2-3 gün içinde geriler ateş ise komplikasyonsuz olarak 5 gün sürebilir.Eğer ikinci haftada öksürük devam ediyorsa ve ateş artmışsa gribe eklenmiş bakteriyel bir enfeksiyon düşünülür.Eğer pnönomoni ( Akciğer Dokusunun İltihabı ) gelişirse öksürük kötüleşir ve öksürükle birlikte kan ve irin gelebilir.Bunun gibi durumlarda hemen doktara danışılmalıdır. Komplikasyonlar: Grip özellikle 12 aylıktan küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük erişkinlerde ciddi komplikasyonlara yol açar.Özellikle kronik kalp hastalığı ve solunum problemleri olanlarda hayatı tehdit edecek ciddiyetde komplikasyonlar gelişebilir.Böyle durumlarda hastane tedavisi şarttır.

Korunma : Aşılama özellikle şu kişilere önerilmektedir fakat gribe karşı önlem almak isteyenlerde aşıyı uygulatabilir.

  • Kronik kalp veya akciğer hastalığı bulunanlar
  • 65 yaş ve üstündekiler
  • Herhangibir kronik hastalığı bulunanlar
  • Riskli gebeler ve kış aylarında gelişimin 3.haftasında bulunacak gebeler

Yukarıdaki sınıflama içersine dahil gruba gripteki bakteriyel infeksiyonlar arasında en sık görüleni olduğu için pnömokok aşısı da uygulanabilir.Aşı sonbaharda uygulanmalıdır.Max etkinliğine 2 hafta içinde ulaşır.İlaç tedavisi soğuk algınlığındaki tedaviye benzerdir.Su buharı soğuk algınlığında olduğu gibi gripte de faydalıdır.Solunum yolu semptomlarını hafifletir.Kuruluk hissini azaltır.Bakteri infeksiyonu başlamışsa boğazdan kültür alınıp bakteriye özgü tedaviye başlanır.

Dikkat! Lütfen doktora danışmadan rastgele antibiyotik kullanmayın.Bu hem tedavi süresini uzatacak hem de direnç gelişmesi nedeniyle sonraki infeksiyonlarda yan etkileri daha fazla olan ağır antibiyotiklerin kullanılmasını gerektirecektir ! Komşunuzda veya akrabanızda bir ilacın işe yaraması sizde etkili olacağı anlamına gelmez.Çünkü tıpta hastalık değil hasta vardır.

Parainfluenza ve Adenovirüsler de soğuk algınlığına benzer semptomlara yol açabilirler fakat nadir görüldüklerinden bu yazıda açıklanmamışlardır.Ayrıntılı bilgi kaynakta mevcuttur.