Tag Archives: kullanılmaz.

BRUSELLOZ (BRUCELLA)

Standard

Sığır, koyun, keçi ve domuzlarda özellikle testis, meme ,uterus gibi genital organlara yerleşerek yavru atmalara ve infertiliteye neden olan kronik,infeksiyöz, nekrotik ve yangısal enfeksiyonlara yol açan önemli bir zoonozdur. Bütün dünyada yaygın süt ineklerinde prevalansı yüksektir. Evcil hayvanlarda Bulaşıcı yavru atma hastalığı olarak bilinen hastalık, insanlarda Dalgalı hummaBang hastalığı,Malta humması ve Akdeniz humması olarak da bilinmektedir

Etken

Brucella cinsi içinde B.melitensis, abortus, suis, ovis canis olmak üzere değişik türleri vardır. Gram negatif, sporsuz, 0.5 x 1 mikron boyutlarındadır.  Bütün brucella tipleri pastörizasyon ısısında 10-15 dakikada ölürler. Altı türü bulunan Brucella grubu mikroorganizmalardan Brucella melitensisBrucella abortus ve Brucella suis halk sağlığı yönünden büyük önem taşır. B. melitensis başlıca koyun ve keçileri etkilemekle birlikte sığır ve köpekleri de enfekte edebilir. Kırsal kesimde insanların bu hayvanlarla yakın teması ve koyun-keçi sütünün geleneksel tüketim şekli nedeniyle koyun-keçi brusellozisi (B.melitensis) ülkemizde insan sağlığına olumsuz etkisi bakımından daha büyük öneme sahiptir. B. melitensis’in 3 biyotipi bulunur. B. abortus, sığırlarda enfeksiyon oluşturur, fakat manda, deve, geyik, at, koyun, köpek, domuz ve insanlara da bulaşır. İnsanlar için patojenitesi bakımından B. suis’ten sonra gelir. B. abortus’un 7 biyotipi vardır.

B. suis, başlıca domuzlarda enfeksiyon oluşturur, ancak ren geyikleri, sığır, manda ve diğer bazı yabani hayvanlarda enfeksiyon oluşturduğu tespit edilmiştir. B. melitensis’ten sonra insan için en patojenik türdür. B. suis’in 5 biyotipi vardır.

Brucella grubu mikroorganizmalar genellikle konakçı hayvan dışında çoğalmazlar. Fakat ortamın ısı, nem ve asitlik değerlerine bağlı olarak değişik sürelerde canlılıklarını sürdürürler. Brucella mikroorganizmaları direkt güneş ışığı, dezenfektanlar, pastörizasyon ve kuru şartlara duyarlıdır. Güneş ışığında 1-12 saatte, 60 0C’de 10 dakikada, 1000C’de hemen ölürler. Çeşme suyunda 4-80C’de birkaç ay, 00C’de 2.5 yıl, dondurulmuş dokularda birkaç yıl, nemli toprakta 60 gün ve 200C’de % 40 nemli ortamda 144 gün canlı kalabilirler. İdrarda 30 gün, atık fötuslarda en az 75 gün ve uterus akıntılarında 200 günden fazla canlı kalabilir. Enfekte dışkı materyali ile bulaşık altlıkta 56-610C’lerde 4.5 saatte tahrip olur. Çiğ sütten yapılan tuzsuz krema yağında buzdolabında 142 gün, %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün, %17 tuz içerende ise 1 ay canlı kalır. Etin normal dinlendirilmesi süresince oluşan pH değişikliği (asitlik) ette bulunabilecek Brucella mikroorganizmalarını öldürmeye yeterlidir.

Kesim öncesi muayene bulguları

Retikulo-histositer bir hastalıktır. Belli organ ile dokularda yerleşir. Hastalık kendini yavru atma ile gösterir. Erkeklerde testis yangısı görülür.

Et muayenesi bulguları

Et ve iç organlarda belirtileri karakteristik değildir. Hastalık kendini yavru atma ile belli eder. Yavru keselerinde sarı, peltemsi infiltrasyon vardır. Gebe ineklerde uterus mukozası ve chorion arasında kirli boz renkte irin kitlesi ile birlikte müköz veya koyu sulu kıvamda bir eksudat bulunur.  Erkeklerde genital organlarda kanamalar ve nekrotik odaklar görülebilir. Testis ve epididimis dokusunda fındık büyüklüğünde nekrotik ve irinli odaklar bulunabilir.

Bruselloz’lu etler hakkında karar

Bruselloza tutulan veya bu hastalıktan yahut da bulaşmadan şüpheli bulunan sığırların etleri hakkında aşağıdaki şekilde karar verilir.

a)-Özellikle  ateş görülen devirlerde hastalığın etkeni kanda bulunduğundan, bu vakalarda hayvanlar öldürülerek imha edilir. Çünkü brusellanın kesme ve yüzme esnasında insanlara geçmesi olasıdır. Ateş göstermediği halde yalnız serolojik muayene ile hastalık olduğu anlaşılan hayvanlar kesildikten sonra etleri şarta tabi tutulur. Kavurma yapılarak tüketimine izin verilir. Ancak iç organlar ile meme ve cinsel organlar tamamen imha edilir.

b)-Bruselloz teşhis edilen koyun ve keçi etlerinde, eğer enfeksiyon akut devrede ise ve hayvanlarda ateş varsa hayvanlar kesilmeden öldürülüp imha edilir. Bunun dışındaki ateş göstermeyen hayvanların etleri, şarta tabi tutulur, kavurma yapılarak tüketimine izin verilir. Ancak uterus , meme, testis, dalak, böbrek, karaciğer gibi bütün iç organlar imha edilir. Bu hayvanların derileri mutlaka iyi bir şekilde dezenfekte edilir.

HSZY.( Sığır Brusellozu) Madde 114 – İneklerde yavru atma şeklinde hastalık görüldüğünde ilgililerce mülki makamlara veya Bakanlık il ve ilçe müdürlüğüne bildirilir. Hükümet veteriner hekimi hastalık çıkan yerde gerekli muayeneyi yapar ve laboratuar raporuna  istinaden hastalık çıkış raporunu düzenler. Hayvan sağlık zabıtası komisyonu  hastalık çıkış kararı alır ve ilan eder.

a)        Yavru atan inekler ayrı bir yerde muhafaza altına alınır ve laboratuara talimatnamesine göre marazi madde gönderilir.

b)       Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanlarla bir arada bulunan diğer bütün sığırlar bulaşmadan şüpheli olarak talimatnamesine göre hükümet veteriner hekimince muayene edilir.

c)        laboratuar muayenesi neticesinde bruselloz hastalığına yakalandıkları anlaşılan hayvanlar ile bunların ait oldukları sürülerdeki,  köy,  ahır yahut meradaki bütün hayvanlar hastalıktan şüpheli olarak müşahadeye alınır. Altı ayda  bir kan serumu veya sütlerinin serolojik muayenesi yapılır. Bir yıl içinde hiç  bir yavru atma olayı görülmez ve son iki altı aylık kan serumları menfi bulunur ise bu hayvanlar hastalıksız sayılır.

d)       laboratuar muayenesi sonucunda bruselloz hastalığına yakalandığı anlaşılan damızlık boğalar dışındaki sığırlar tazminatlı olarak kestirilir. Et ve sakatatı hakkında Yönetmelik ve Etlerin Teftiş Talimatına göre işlem yapılır.

e)        Damızlık olarak kullanılan boğaların altı ay ara ile üç defa kan serumlarının muayene ettirilmesi zorunludur. laboratuar muayenesi sonucu hastalık tespit edilen boğalar damızlıkta kullanılmaz; kastre edilir.

f)        Hastalık çıkan sürülerde bir yaşından aşağı sığırlar ayrılıp ayrı bir sürü meydana getirilir. Mümkün olmadığı hallerde hastalıksız hayvanlarla bir arada bulundurulur.

g)       Hastalıklı ve bulaşmadan şüpheli inekler ayrı yerlerde muhafaza edilir ve bu sürülerin sağımı,  sağlam hayvanlardan ayrı olarak ayrı kişiler ve vasıtalarla yapılır. Sütlerin birbirine karıştırılması yasaktır. laboratuar muayenesinde sütlerinde mikrop bulunan ineklerin sütleri imha edilir. Mikrop bulunmayan sütlerin kaynatılarak veya pastörize edilerek yahut yoğurt olarak tüketimine izin  verilir. Hastalıklı ineklerin sağımı sırasında sütlerinin yerlere ve çevreye dökülmesine müsaade edilmez. Buzağı ve danaların hastalıklı ineklerin sütünü emmesi önlenir.

h)       Hastalık çıkan sürülerdeki ineklerin doğumları bu iş için ayrılan yerde  yaptırılır. Doğumdan sonra vajen akıntıları bitinceye kadar aynı yerde bırakılır. Sonra arka kısımlar ve ayakları dezenfekte edilerek doğum yaptığı yerden çıkarılır ve geldiği sürüye katılır.

i)         Bruselloz hastalığına yakalanmış hayvanlardan çok zayıf olanlarının etleri kesildikten sonra imha edilir. Diğer etler hakkında Yönetmeliğe ve Etlerin Teftiş Talimatına göre işlem yapılır.

j)         Bruselloz hastalığı mücadelesinde bu Yönetmelikte yer almayan konularda  Brusellosis Mücadele Talimatnamesine göre işlem yapılır.

k)       Brusellozda karantina hastalık çıkan ahır veya yerle sınırlıdır. Bruselloz tespit edilen yerde bir yıl içinde hiçbir yavru atma olayı görülmez ve son  iki altı aylık kan muayeneleri menfi bulunur ise,  bu yerdeki hayvanlar hastalıksız sayılır. Dezenfeksiyondan sonra karantina tedbirleri kaldırılır.

l)         Bruselloz hastalığı ile ilgili aşılama programı ve kullanılacak aşı Bakanlıkça belirlenir. Bruselloz aşısı tatbik olunan hayvanlar verilen talimata göre işaretlenir.

m)      Ticari amaçla süt inekçiliği yapan işletmelerin bruselloz hastalığı bakımından muayene ve kontrolleri Bakanlıkça verilen talimata göre yapılır.

Koyun ve Keçi Brusellozu Hastalığı

HSZY. Madde 115 – Koyun ve keçilerde laboratuar raporuna istinaden bruselloz hastalığı tespit edildiğinde veteriner hekim hastalık çıkış raporu düzenler. Hayvan sağlık zabıtası komisyonu hastalık çıkış kararı alır ve ilan eder.

a)        Yavru atan hayvanlar sağlamlardan ayrılır. Hastalık çıkan sürünün sütlerinin kaynatıldıktan sonra tüketimine izin verilir.

b)       Hastalığın sağlamlara bulaşmasını önlemek için atık yavru zarları yakılıp imha edilir. Ahır ve ağıllarda dezenfeksiyon yapılır.

c)        Hastalık bulaşma ihtimali olan hastalıksız koyun ve keçilere,  prospektüsünde yazılı şartlara dikkat edilerek,  aşı yapılır. Aşı yapılan hayvanlar işaretlenir.

d)       Karantinaya alınan hastalıklı bölgeye çift tırnaklı hayvanların girmesi  yasaklanır.

e)        Koyun ve keçilerde bruselloz hastalığı ile mücadele etmek için Bakanlıkça hazırlanacak program ve projelere göre koyun,  keçi,  kuzu ve oğlaklara aşı uygulanır. Kuzu ve oğlak aşılamalarına ertesi yıllarda da devam edilir.

f)        Bruselloz hastalığı çıkan koyun ve keçi sürülerindeki koç ve tekeler enenir ve damızlıktan çıkarılır.

g)       Koyun ve keçilerde çıkan bruselloz hastalığı sebebiyle alınan karantina tedbirleri hastalık çıkan ağıl veya yerle sınırlıdır. Son yavru atmadan otuz gün sonra dezenfeksiyon yapılarak karantina tedbirleri kaldırılır.

 

ANTHRAX (ŞARBON)

Standard

Bilinen en eski zoonoz hastalıklardan birisidir. Bütün türler duyarlı olmasına rağmen sığır ve koyunlarda en yaygındır. İnfeksiyon, vücut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın katran gibi koyu renk alması ve pıhtılaşmaması, deri altı ve subseröz dokularda sero-hemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir. Yurdumuzun her bölgesinde ve her mevsimde ortaya çıkar. Halk arasında hayvanlarda “DALAK veya ŞARBON” , insanlarda “KARAÇIBAN ve KASAP ÇIBANI” olarak bilinmektedir.

Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür.

Deri şarbonu; papül, vezikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir.

Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir.

Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur.

Etken

Hastalığın etkeni, Bacillus antracis, sporlanarak çoğalan bir bakteridir. B. antracis, 55 – 60 oC’ de 10-15 dk.’ da inaktif hale gelirken, sporları toprakta, merada ve sularda 50-60 yıl canlı kalabildiği gibi, fiziksel ve kimyasal etkilere karşı çok dayanıklıdır. Nemli ısıda, 121oC’ de 15 dk’ da, kuru ısıda 160 oC’ de 60 dk.’ da ölürler. Antraks sporları, %0.1 sublime içinde 70 saat, %4 potasyum permanganatta 15 dk., %3 formolde 3-4 gün ve %5 fenolde 2-40 gün canlılığını koruyabilmektedir. Kurutulmuş halde sporların yıllar boyu saklanması olasıdır.  Sporlar mide sıvısından etkilenmez.

Kesim öncesi muayene bulguları

Hasta hayvanların beden ısıları yüksektir. Kanlı diare, koyu renkli dışkı, burun ağız ve vulvadan koagule olmayan kan akar. Hastalık genellikle 3-5 gün içinde ölümle sonlanır. Hastalık perakut,  akut ve subakut seyredebilir. Kronik forma sahip değildir. Perakut olaylarda hiçbir semptom göstermeden 1-4 saat içinde ölüm gözlenir. Ölmeden önce ağız,  burun,  anüs ve vulvadan kan gelir. Şüpheli hayvanlardan kulak içi venasından veya kuyruk venasından alınan kandan hazırlanan sürme preperatta tipik etkenler görülebilir.

Et muayenesi bulguları

Kesimi yasak hastalıktır. Yinede bilmeden kesim yapılırsa deri altı subseröz dokularında,  kaslar arasında sarı peltemsi sızıntılar, irin veya yaygın kanamalar görülür. Dalak normal durumunun 2-6 katı kadar büyümüştür. Kesildiği zaman dokusu çamur kıvamında, katran görünümündedir. Kan katran renginde olup çoğunlukla pıhtılaşmaz veya geç pıhtılaşır. Çoğunlukla hemorajik bağırsak yangısı vardır. Bütün organlarda hemorajiler,  karaciğer,  kalp ve böbrek parankiminde dejenerasyonlar görülür. Lenf yumrularında hiperemi ve kanamalar bulunur. Ölüm sertliği şekillenmez. Vücut boşluklarında kanlı seröz sızıntı vardır.

Ayırıcı tanı

Antraks sığır pastörellozu, yanıkara, septisemi, piroplazmozis ve leukoz ile karıştırılabilir. Piroplazmozis’de ikterus vardır. Dalakta büyüme gözlenmesine karşın, dalak pulpası serttir ve kan pıhtılaşır. Buna ilaveten  idrar  kırmızı- kahverengidir. Yanıkarada da dalakta büyüme gözlenmesine karşılık, dalak pulpası çamur kıvamında değildir. Şüpheli durumlarda laboratuvar  muayenesi ile kesin teşhis konulur.

Etler hakkında karar

Antraks’lı hayvanların veya bu hastalıktan şüpheli olanların kesimi,  etlerinin veya bütün diğer kısımlarının tüketime sunulması kesin olarak yasaktır. Bu hastalıktan ölmüş hayvanların kadavraları,  et,  deri,  iç organlar,  boynuz, tırnak ve diğer bütün kısımları imha edilir.

HSZY. Madde 109 – Bir yerde şarbon hastalığının çıktığını haber alan hükümet veteriner hekimi hastalık bölgesine geldiğinde hastaları ayırır ve sağlam hayvanlardan ayrı bir yerde muhafaza altına alır. Hayvan sağlık zabıtası komisyonu  kurulur. Komisyon hükümet veteriner hekiminin hastalık raporuna göre hastalık çıkış kararı alır ve hastalığı ilan eder.

a)        Hayvan sağlık zabıtası komisyonu kararına göre tespit edilen hastalıklı  bölgenin giriş ve çıkış yerlerine “şarbon hastalığı vardır” levhaları dikilir.

b)       Şarbon hastalığından ölen hayvanlar mümkünse yakılarak imha edilir veya iki metre derinliğindeki çukurlara,  üzerlerine sönmemiş kireç dökülerek,  derileri ile birlikte gömülür. Hastalıktan ölen hayvanlara ait maddelerin çevreyi bulaştırmaması için hükümet veteriner hekimi gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

c)        Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların yem ve su kapları bulundukları  yerden dışarı çıkarılamaz ve diğer hayvanlar için kullanılmaz. Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların bulunduğu yere çıplak ayakla girilmez. Hayvan bakıcılarının ellerinde ve açık yerlerinde yara bulunmamalıdır.

d)       Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların kesilmesi ve etlerinin tüketilmesi yasaktır. Deri,  kıl,  yapağı,  boynuz ve tırnaklarına el konulur ve imha edilir.

e)        Hasta ve bulaşmadan şüpheli hayvanların sütü,  yapağı ve kılları imha edilir.

f)        Şarbon hastalığı yoldaki sürülerde ve hayvanlarda nakledilirken çıkmışsa hastalar ayrılır. Hastalıksız hayvanlar ayrı bir yerde karantinaya alınır. Beş  gün içinde hastalıksız hayvanlardan yeni bir hasta tespit edilmez ise sürünün yer değiştirmesine izin verilir.

g)       Şarbon hastalığından ölen hayvanlara otopsi yapılmaz. Ancak marazi madde almak için kadavralar gömülecek çukurun içinde açılır. İşlem tamamlandıktan sonra derhal sönmemiş kireç dökülerek gömülür.

h)       Şarbon hastalığının sönüşüne kadar karantina bölgesine aşısız tek tırnaklı,  sığır,  koyun,  keçi ve domuzların girmesi yasaklanır. Şarbon hastalığına karşı aşılanmış hayvanların girişine izin verilir.

i)         Karantina bölgesinden mezbahaya sevk edilmek istenen büyük ve küçük baş  hayvanlar hükümet veteriner hekimince muayene edilir. Hastalıksız oldukları tespit edilen hayvanlar derhal kesilmek üzere kapalı vasıtalarla en yakın mezbahaya gönderilir. Hükümet veteriner hekimi durumu mezbaha veteriner hekimine bildirir.

j)         Şarbon hastalığı insanlara da bulaşabileceğinden,  hükümet veteriner hekimi hastalık hakkında hayvan sahiplerine ve mahalli sağlık teşkilatına bilgi verir.

k)       Şarbon hastalığı mikrobu ile bulaşık mera ve su kaynaklarına hayvanların girmesi yasaklanır. Bu yerlerde otlatılmasında ve sulanmasında zaruret olan hayvanlar şarbon hastalığına karşı aşılanır ve aşılamadan 15 gün sonra bulaşık bölgeye girmelerine müsaade edilir.

l)         Şarbon mikrobu ile bulaştığından şüphe edilen hayvan yemleri laboratuar sonuçlarına göre değerlendirilir. Müspet çıkanlar imha edilir.

m)      Şarbon hastalığı çıkan veya hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların muhafaza edildiği ahır ve ağıllara; buralardaki eşya ve malzemeler,  hayvan yemleri ve maddeleri ile artıkları dezenfekte edildikten sonra hastalıksız hayvan konulmasına müsaade edilir.

n)       Şarbon hastalığında konulan karantina son ölüm veya iyileşmeden 15 gün sonra gerekli dezenfeksiyon yapıldıktan sonra kaldırılır.

ÇİÇEK

Standard

Çiçek Hastalığı Nedir

Çiçek pek eski zamanlardan beri dünya üstünde geniş sal­gınlar yaparak insanların gözünü korkutmuş olan bulaşıcı hastalıklardan birisidir.
Aşının icadından ve korunma tedbirlerinin anlaşılmasın­dan sonra salgınlar durmuş, hastalığın ortaya çıkması çok nâdir bir hale gelmiştir.

Çiçek Hastalığı Nedenleri

Uzun asırlar se­bebi bilinemeyen bu hastalı­ğın bugün özel bir virüs tara­fından husule getirildiği anlaşılmış bulunmaktadır.
Çiçek mikroplarının etrafa yayılmasına ve sağlamların hastalığa bulaşmasına sebep olan amillerin en önemlisi Çiçek aşısı, insanları çiçek hastalarındaki çiçek çıbanları gibi tehlikeli bir hastalıklarından cerahat, kabuk ve döküntüden koruyan en şifalı bir aşıdır tüleridir.

Çiçek virüsü oldukça dayanıklıdır. Soğukta uzun müddet canlılığını muhafaza eder.
Anasının kanımda olan çocuktan, eğer yaşayabilirse, yüz elli yaşındaki ihtiyara kadar her yaştaki insanlar, bağışıklık­ları yoksa çiçeğe tutulabilirler. Kimseyi affetmeyen bir hasta­lıktır.
Bağışıklık ancak hastalığı geçirmekle veya çiçek aşısı ile aşılanmak suretiyle hâsıl olur.

Bulaşma kaynağı çiçek hastalığına tutulmuş hastalardır. Hastaların ağız ve boğazlarında bulunan çiçek yaralarındaki mikroplar, öksürük ve aksırıklar sırasında fırlayan tükürük damlacıkları ile etrafa saçıldıkları gibi, deri üstündeki çıban­ların cerahat ve döküntüleri de bulaşmaya sebep olurlar.
Çiçek virüsü dayanıklı olduğu için hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları, ev eşyası, meskenler, hasta taşıyan taşıtlar, temizlenmedikleri takdirde, bulaşmada rol oynayabi­lirler.

Çiçek bulaşmasında kara sineklerin de büyük önemi var­dır. Bu pis mahlûklar her tarafta dolaşırlar. Çiçekli hastaların vücutlarına konarak oralardan aldıkları çiçek virüsünü uzak mesafelere kadar taşıyıp başkalarına da kolaylıkla bulaştıra­bilirler.

Birbiriyle münasebeti yokmuş gibi görünen ve birbirin­den uzak mesafelerde ortaya çıkan çiçek vakalarında karasi­neklerin büyük rolü mevcuttur.
Çiçek virüsü sağlam insanın derisi veya burun, boğaz mu­hat gışaları üzerindeki ufak sıyrık ve yaralardan içeriye gir­mek suretiyle hastalığı hâsıl eder. Virüsü havi tozların tenef­füsü hastalığı kolaylıkla bulaştırır.

Çiçek Hastalığı Belirtileri

Virüs vücuda girdikten (10 – 12) gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmağa başlarlar.

Başlangıç devrinde hastalık birdenbire bir üşüme, titreme ve ateş yükselmesiyle kendisini belli eder. Hasta, vücudunda kırıklıklar ve ağrılar duyar. Bilhassa kalça ve bel ağrıları dikkati çekecek derecede fazladır. Bulantı ve kusmalar olur. Hastanın dili paslanır, genel durumu fenalaşır. Gün geçtikçe hastalık ağırlaşır.

İkinci güne doğru dirseklerde, kasıklarda, koltuk altların­da kızıl lekeleri gibi genişçe, kırmızı lekeler ortaya çıkar. Üçüncü günde, hastanın yüzünden başlamak üzere, kızamık lekelerine benzeyen ufak, kırmızı kabarcıklar peyda olur. Bun­lar, az zamanda, kollara ve bacaklara doğru yayılırlar. Bu dev­rede hastanın bu halini görüp dikkat edilirse çiçek döküntü­leri, kızamığın ve su çiçeğinin tersine olarak, daha ziyade kol­lara, bacaklara yayılıp sıklaşmaya mütemayildirler. O sırada ateş biraz düşmüş, hastanın durumu hafiflemiş gibi görünür. Fakat zaman geçtikçe döküntüler daha bârizleşir. Üzerleri kabararak içlerinde su toplamağa başlar. Birkaç gün sonra dö­küntülerin içindeki kirli sarımtırak su, koyulaşarak cerahat haline gelir. Bunların her biri içi irin dolu bir çıban olur. iş­te çiçek çıbanı budur.
Biraz düşmüş olan ateş o sırada yeniden yükselir. Her ta­rafa yayılan ve gittikçe sıklaşan çıbanların tesiriyle hastanın yüzü şişer, gözleri kapanır. Çiçek çıbanları yalnız deride değil, başın saçlı kısmında, ağız, burun içinde de çıkarlar. Göz için­de çıkarlarsa gözü harap ederler. Bu çıbanlar, hastaya şiddet­li kaşıntı ve büyük bir rahatsızlık verirler.

Bu çıbanlar bazı hastalarda o kadar sıklaşır ki vücudun her tarafı, sıvama, çiçek çıbanlarıyla kaplanır. Bu çıbanların çatlamasıyla ortaya çıkan cerahatli akıntılardan fena bir koku yayılır. Hasta dalgın, ateşli, ağır ve korkunç bir manzara gös­terir. Bir takım hastalar bu ağır tablo içinde, şuurlarını kaybederler, abuk sabuk söylenir, yataktan kalkmak, atılmak is­terler. Büyük bir sıkıntı içinde çırpınır, dururlar.

Bazısında çıbanların içine kan sızmasından dolayı, bunlar koyu, morumtırak kırmızı bir renk alırlar. Bu hal kanın bo­zulmasından ileri geldiği için böyle hastaların akıbeti tehli­keye düşmüş sayılır.
Bütün vücudun zehirlenmekte olduğunu gösteren bu şek­le (kara çiçek) adı verilmiştir.
Hastalığın (12 – 13) üncü günlerine doğru çıbanlar kuru­maya, kabuklanmaya başlarlar. Hastanın ateşi düşer, iyilik alâmetleri baş gösterir. Bu suretle hastalık sona ermiş olur.
Çiçek çıbanları kuruyup kabuklan döküldükten sonra de­ri üstünde, bilhassa yüzde, bütün ömür boyunca devam ede­cek olan, yara izleri kalır ki buna (çiçek bozuğu) veya (çopur­luk) derler. Bu hal insanların yüz güzelliğini bozan fena bir arızadır.
Çiçek hastalığı sırasında hastalığın şiddetinden dolayı kalp ve damar sisteminin felce uğraması, kanın zehirlenip bo­zulması en tehlikeli ihtilâtlardandır. Bundan başka gözlerde, kulaklarda husule gelerek sağırlık ve körlükle neticelenen kö­tü ihtilâtlar da vardır.

Çiçek Hastalığı Tedavisi

Hastayı sağlamlardan ayırarak tedavi etmek, hattâ bir hastaneye yatırmak lâzımdır. Hastanın odası havadar, temiz ve sessiz olmalıdır. Bu odaya hastaya bakanlar­dan başkası girmemelidir. Girenler de hastanın bakımı bittik­ten sonra sırtlarındaki gömleği çıkarmalı, bu gömlekle başka­larının yanına girmemeli ve bu gömleği temizlemedikçe başka yerde giymemelidirler. Bütün hastalık müddetince hastanın vücudu, ağzı burnu, yatak ve yemek takımları gayet temiz tu­tulmalıdır.
Gıdalar hafif, sulu ve besleyici maddeler arasından seçil­melidir. Kalbin, damarların kuvvetlenmesine yarayacak ilâçla­rın doktor tarafından tatbiki lâzımdır. (Sulfamid) ve (Peni­cilin) gibi ilâçların ağızdan vermek, şırınga etmek veya mer­hem ve toz halinde çıbanlara sürmek suretiyle kullanılmasın­dan büyük faydalar sağlanabilir.
Gerçi yapılan tecrübeler bu ilâçların doğrudan doğruya çiçek virüsü üzerine bir tesiri olmadığını göstermişse de çiçek çıbanlarının ortaya çıkıp dışarıdaki cerahat (mikroplarının bu çıbanlara karışmasıyla meydana gelen ve hastanın halini ağır­laştıran iltihapları önlemek ve ortadan kaldırmak için bu ilâç­ların büyük faydası vardır. Bazı hallerde hastanın vücuduna, çiçek çıbanlarının üstüne (Permanganat de pottasse) mahlûlü sürmek kaşıntıları, fazla cerahatlenmeyi önlediği gibi çıbanla­rın derin izler bırakmamasına da yardım eder.

Çiçek Hastalığından Korunma Yolları

Sağlamların hastalarla temas etmemesi en başta gelen tedbirdir. Hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları gayet sıkı bir dezenfeksiyona tâbi tutulmalıdır. Ka­rasineklere karşı şiddetli bir savaş açılmalıdır. Hastaya bakan­lar kendilerini gayet temiz tutmalı, hastalığı başkalarına nak-letmemeğe gayret etmelidir. Hastalar ancak (40 – 45) gün kadar tecrid ve tedavi edildikten, vücutlarında hiç bir yara ve kabuk kalmayıp tamamen iyileştikten, birkaç sıcak banyo ile güzelce temizlendikten sonra odalarını terk edebilirler. Bütün bu ted­birlerle beraber en kesin korunma çaresi (çiçek aşısı) ile aşı­lanmaktır. Çiçek aşısı bugün doktorluğun insan sağlığına hiz­met eden en kıymetli buluşlarından birisidir. Çiçek hastalığı­nın uzun asırlar süren salgınları ancak bu aşı sayesinde dur-durulmuştur.

Çiçek Aşısı

Bugün kullanılmakta olan çiçek aşısı da­nalardan alınır. Çiçek aşısı yapılan müesseselerde hastalıksız. sağlam ve genç danalar gayet temiz ve fenni ahırlarda çok dik­katle bakılıp beslenirler.
Çiçek aşısı hazırlanmak istenildiğinde, dananın sırtı­nın yan taraflarının derisi güzelce tıraş edilir. Tıraş edilen yerler sabunlu su ile iyice temizlenir. Sonra bu tıraş edilen yer­lerin derisi üstüne bir ustura ile, kan çıkarmadan, uzun çizgi­ler yapılır. Bu çizginin üstüne inek çiçeğinin mayası sürülür. Hayvanın sırtı gayet temiz bezlerle örtülür.

Bir müddet sonra dananın sırtında ufak ufak çiçek çıban­ları hâsıl olur. Bunlar büyüyüp olgunlaştıktan sonra özel bir takım aletlerle kazınarak çıban mahsulleri toplanır. Temiz (giycerine) ile karıştırılarak buz dolaplarında üç ay kadar sak­lanır. Kontrolları yapılır. Bu suretle hazırlanan çiçek aşısı ufak şişelere veya ince cam borulara doldurulur, işte bugün kullandığımız çiçek aşısı budur.
Çiçek aşısında dikkat edilecek noktalar şunlardır: aşı kuvvetini ve canlılığını kaybetmemek için daima soğukta sak­lanmalıdır. Buzluktan çıkarılıp âdi oda derecesinde (+4 dere­cesinin üstünde) bırakılacak olursa çabucak bozulur. Bundan yapılan aşılar da tutmaz.

Çocukları aşılamak için mevsim yoktur. Aşı her mevsim­de yapılabilir. Normal olarak çocuk (5 – 6) aylık iken aşılanır. Eğer ortalıkta çiçek hastalığı varsa ve çocuk buluşma tehlike­sine düşebilecekse bu aylardan daha ufak iken de aşılanabilir.

Şayet aşılanacak çocukta ateşli bir hastalık ve yahut de­risinde yaralar, çıbanlar, egzama gibi arızalar varsa bunları tedavi etmeden aşılamak doğru değildir.
Aşı çok defa koldan yapılır. Bacaktan yapılması, bazı mahzurlarından dolayı, birçok doktorlar tarafından uygun gö­rülmemektedir.
Aşı yapılacak yerin derisini temizlemek için kuvvetli mik­rop öldürücü ve deri üstünde uzun müddet kalıp aşıyı boza­cak ilâçlar kullanılmaz. En iyisi aşı yapılacak yeri sıcak sabun­lu su veya biraz (Ether) ile temizlemektir.
Aşı ispirto alevinde yakılmak suretiyle temizlenmiş yeni bir kalem ucu, bir iğne veya bir lanset ile yapılmalıdır. Bu gi­bi bir âletle deri üstünde, kan çıkarmadan, birbirine birer santim aralıkla, iki üç çizgi çizilir. Aşı tüpü kırılarak bu çizgi­lerin üzerine birkaç damla kadar- aşı sıvısı konur. Kalemin ucu ile hafifçe dokunularak aşı çizgilerin üstüne iyice yayılır ve bırakılır.

Aşının üzerini sargı ile bağlamaya veya orasını örtmek için ilâç kaşesi gibi şeyler koymaya lüzum yoktur. Aşının bir müddet kuruması beklenir, sonra çocuğun sırtına bol kollu temiz bir gömlek giydirilir.

Eğer aşı tutacaksa iki üç gün sonra koldaki çizgilerde ha­fif bir kırmızılık başlar. Dördüncü güne doğru bu kırmızılık­lar daha barizleşir. Sekizinci günde kabarıklık büyür, içinde sarımtırak, bulanık bir su toplanarak bir çıban haline gelir. Bu sırada çıbanın etrafı, bazı vakalarda kolun bu kısmı geniş bir şekilde kızarmış bulunur. Bu esnada koltuk altındaki lenfa bezlerinde de şişmeler görülebilir. Çocuk o günlerde biraz ateşlenir ve huysuzluk göstermeye başlar. Bu âdeta ufak bir çiçek hastalığına tutulma demektir. Müteakip günlerde kırmı­zılıklar yavaş yavaş geçer. Çıban kurur, kabuklanır. Daha son­ra kabuk kendi kendine düşer, yerinde bütün ömür boyunca kaybolmayacak bir aşı izi kalır.

Bazı çocuklarda ilk aşı çok dikkatli yapıldığı halde, vü­cutlarında analarından aldıkları bir bağışıklık mevcut olduğu için tutmaz. Bu takdirde birer aylık aralıklarla aşıyı tutunca-ya kadar tekrarlamak lâzım gelir. Çiçek aşısı insanları çiçek hastalığından kesin olarak koruyan bir aşı olduğundan bir­çok memleketlerde ve bizim yurdumuzda bu aşı ile aşılanmak kanunen mecburidir.
Çiçek aşısı ilk defa doğduktan sonra yukarıda belirttiği­miz gibi çocuk (5 -6) aylık iken yapılır. Aşının koruma müd­deti (5-6) yıl arasındadır. Onun için çocuklar ilk okula baş­larken tekrar aşılanırlar. Ondan sonra lüzumu oldukça (5 – 7) yıllık fasılalarla aşının tekrarlanması sağlık ve çiçekten ko­runmak için garanti teşkil eder.